Vakanüvis yazdı: Irkçılığı, skandalları, tuhaflıkları, biracılığıyla Almanya
Meliha Balaman

Irkçılığı, skandalları, tuhaflıkları, biracılığıyla Almanya

Vakanüvis

Hadsizlikte ABD ile yarışan Almanya, son olarak Gezi Davası kararları nedeniyle Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen’i Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak yeni bir diplomatik skandala imza attı.

Türkiye de mütekabiliyet ilkesi uyarınca derhal Almanya’nın Ankara Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı.

Bu, Almanya’nın ne ilk densizliği ne de son olacak. Sonuçta tarihi; ırkçılık, skandallarla, tuhaflıklarla dolu bir ülkeden bahsediyoruz.  İşte Almanya’dan bazı anekdotlar…

“Türk ve Müslüman” Alman ırkçılığının tetikleyicisiydi

Almanya, öncelikle ırkçılığıyla bilinen bir ülke. Neredeyse orta çağdan beri Alman devleti de, milleti de bu illetle malûl. Alman toplumundaki temelsiz özgüvenle sık sık hortlayan bu hastalık, 1800’lü yıllardan itibaren ise sistematik bir  hale bürünmüştü. Her hastalıklı, müfrit milliyetçi akımda olduğu gibi Alman milliyetçiliği de “karşıt” üzerinden kendisini tanımlamıştı. 1850 yıllarda, Batı’nın Doğu’ya oryantalist bakışının etkisiyle bu “karşıt” Müslüman Türk olmuştu. Türklere ve İslamiyet’e yönelik bu önyargı 1. Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı-Alman ittifakıyla da, 1960’larda Türklerin Alman sanayisine katkısıyla da ortadan kalkmamıştı. Bu arada Alman ırkçılığı zamanla çeşitlenmiş, dindaş olmalarına rağmen zaman zaman İtalyanlar, Yunanlılar, Yugoslavlar da ırkçı saldırılardan paylarına düşeni almışlardı.

Vakanüvis yazdı: Irkçılığı, skandalları, tuhaflıkları, biracılığıyla Almanya

Irkçılar yakıyor, “sıradan Alman” alkış tutuyor

Ülkedeki ırkçılık, 1970’lerden itibaren çok daha belirgin hale gelmiş, iki Almanya’nın birleşmesiyle ise iyice zıvanadan çıkmıştı. Alman ırkçılığı, 1979’da Ramazan Avcı isimli Türk’ün katledilmesi, 1988’de üç Türk’ün kundaklamayla öldürülmesi, peşi sıra Rostock, Hoyersverda, Mölln ve Solingen (5 Türk katledilmişti) saldırı / yangınları ve “Dönerci Cinayetleri” ve daha pek çok başlık altında devam edip gitmişti. Bu olayların çoğunda kalabalık Alman gruplar yaşananları alkışlamış, bu insanlık dışı tutum Alman polisi tarafından müdahale edilmeden izlenmişti. Bütün bu olaylarda saldırganlara Alman yargısı tarafından caydırıcı olmayan cezalar verilmişti. En son 2008 yılında dokuz Türk’ün ölümüyle sonuçlanan Ludwigshafen yangınının failleri yakalanmamıştı. Bu arada, “bir Türk’ün fizyonomisine sahip olduğu” gerekçesiyle Yunanistan vatandaşı bir göçmen de öldürülmüştü

Son yıllardaki, içinde cinayetler de olan ırkçı saldırıları yaptığı belirlenen güya bir “örgüt” ise aslında Alman gizli teşkilat birimine bağlıydı. Bu durumun ortaya çıkması, ırkçılığın devlet katında bir politika olduğunu gözler önüne sermişti. “Nasyonal Sosyalist Yeraltı” isimli çetenin Alman istihbarat kurumları ile bağlantısı hem Almanya’da hem de dünyada gündem olmuştu. Oluşumdan ayrılan bazı muhbirler, Anayasayı Koruma Dairesi (BfV) – Alman İç İstihbarat Teşkilatı – tarafından finanse edildiklerini anlatmışlardı.

Vakanüvis yazdı: Irkçılığı, skandalları, tuhaflıkları, biracılığıyla Almanya

Sosyal demokrat siyasetçi: “Türkler aptaldır”

Toplum içinde var olan yabancı düşmanlığının medya aracılığıyla teşviki Almanya’nın defolarından bir başkası. Aynı şekilde ülkedeki büyük, etkin siyasi oluşumların temsilcilerinin fütursuzca ırkçılık yapmaları da Almanya’da vakay-ı adiyeden. Sosyal Demokrat Parti üyesi ve Almanya Federal Merkez Bankası eski yöneticisi Thilo Sarrazin’in 2010 yılında yazdığı bir kitap, Almanya’da ırkçılığın hangi boyutlara geldiğini göstermesi bakımından ibretlikti. Kendine “sosyal demokrat” diyen, bu isme sahip partide yöneticilik yapan Sarrazin, kitabında ana fikir olarak, “Almanya’daki Müslümanların (Türklerin) aptal oldukları ve Alman halkını da aptallaştırdıkları” hezeyanlarını savuruyordu. Bu sefil düşünceler anaakım medyada eleştirilmediği gibi, partisi de Sarrazi hakkında bir işlem yapmamıştı. Alman toplumun bu ırkçı görüşlere nasıl candan sahip çıktığı ise kitabın kısa sürede iki milyon tiraja ulaşmasıyla görünür hale gelmişti.

Almanların, milli marşlarının ilk dizesini okumaları yasak

Almanya’nın ırkçılığı, hukuksuzluğu, anti demokratikliği, paranoya yüklü istihbarî çalışmaları ve daha nice defolu halleri saymakla bitmez. Almanya ve ezici çoğunlukla Almanların toplumsal hayatından ibretlik detaylar da bu ülkede tarih içinde gelişip büyüyen “sorunlu atmofer”e dair fikir vermekte. Mesela, ülkenin birbirinden tuhaf yasakları dikkat çekici. Alman Ulusal Marş’ının bazı dizelerinin okunmasının yasak olması bunlardan biri. İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman milliyetçiliğinin en yüksek olduğu dönemde bir Nazi propagandası olarak kabul edilen “Üstün Alman ırkı” anlayışıyla yazılan marşın “Deutschland, Deutschland über alles ” (Almanya, Almanya her şeyin üstünde) şeklindeki ilk dizesinin - savaş sonrası kazanan devletlerin baskısıyla - okunması yasaklanmıştı.

Alman devletinin tutarsızlıklarından bir diğeri de yine 2. Dünya Savaşı’ndan kalma, “eziklenmiş” bir duruşla alakalı nükleer silah meselesi. Savaş sonrası yaptırımları kapsamında Almanya’nın kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlanması yasaklanmıştı. Hem uluslararası anlaşmalarda hem de Alman yasalarında böyle bir yasak var ama ülkede bu silahlar yine de mevcut. Bu garip durum, Alman devleti tarafından ABD’ye tanınan istisnadan kaynaklanıyor. Buna göre, Almanya’nın değişik bölgelerindeki Amerikan tesislerindeki nükleer silahlar, “yasal” olarak her an faaliyet geçmeye hazır halde bekliyor.

Vakanüvis yazdı: Irkçılığı, skandalları, tuhaflıkları, biracılığıyla Almanya

Almanya tam bir “birakolik” ve “fuhuş sever”

Almanya’nın alkolle ciddi bir sorunu var. Tarih boyunca, özellikle biraya karşı hastalıklı bir tutkuları olduğu bilinen Almanlar, zaman içerisinde yasalarını da alkole göre düzenlemişler. Mesela, çocukların 14 taşından itibaren bir gözetmen eşliğinde bira içmeleri yasal güvenceye kavuşturulmuş. Çocukların bira içmesine yöneltilebilecek ahlakî ya da sağlık gerekçeli itirazlar, bu yasayla geçersiz kılınmış. Almanya’nın hemen her bölgesinde adeta “hunharca” bira içiliyor ama Bavyera bu konuda açık ara önde.  İstatistiklere göre, ortalama bir Bavyeralı yılda yaklaşık 150 litre bira içiyor. Ülkedeki ilk  “oktoberfest” (bira festivali) 12 Ekim 1810’da gerçekleşmiş ve tam beş gün sürmüş. Bugün de bira festivalleri için bazen 6 bin kişiyi bile içine alabilecek prefabrik mekanlar oluşturuluyor. Her yıl, ülke genelindeki “oktoberfest”lerde 6 milyon insan 2 milyon galon bira tüketiyor. Biralar, bir litrelik bardaklarla servis ediliyor. Bazıları birkaç asır öncesinde kurulmuş bin 250’den fazla bira fabrikası bulunan Almanya’da 4 binden fazla da bira markası var.

Alkol gibi bir başka toplumsal sorun olan fuhuş konusunda da Alman devleti “çok anlayışlı.” Devlet sık sık fuhuşu kolaylaştıracak yasalar çıkartıyor. Bu çerçevede, 2002 yılında çıkartılan bir yasayla dev mağaza büyüklüğündeki genelevlere yeni avantajlar getirilirken, şehir dışı yollara arabalarla gelenler için “karavan servisi” de hükme bağlanmış. Yine eski bir yasa uyarınca, devlet fahişeler için “nitelikli refakat ve yardım” başlığı altında ücretsiz eğitimler veriyor, fahişeler program sonunda, devletin resmi damgalı sertifikasına sahip oluyorlar. Yine, yol kenarında çalışacak kadınlar için bilet otomatları kurulması da halen devam eden bir uygulama. Buna göre otomatlara para atan fahişeler, buradan aldıkları “fuhuş bileti”i ile herhangi bir takibata uğramadan çalışabiliyorlar.

Vakanüvis yazdı: Irkçılığı, skandalları, tuhaflıkları, biracılığıyla Almanya

Alman tuhaflıklarından bir tutam

Almanya’da daha başka birçok tuhaf uygulama da sözkonusu. Mesela, yıllar yıllar önce konulan bir kurala göre, Almanya’da yakıtı bittiği için otoyolda kalan araç sahiplerine ceza kesiliyor. Devlet, “yola çıkarken yeterli akaryakıtın olmaması bir kusurdur” yaklaşımıyla bu cezaya hükmediyor. Yine Almanya’da, arabanızı kendiniz yıkayamıyorsunuz. Kir, yağ ve benzin içeren suların yer altı sularına karışma riski nedeniyle ister şehirde isterse kırsalda olsun araç sahipleri araçlarını sadece yıkama tesislerinde temizletebiliyorlar.

Almanya’nın aslında tam bir polis devleti olduğunu gösteren uygulama ise polislere hitapla ilgili düzenlemede görülüyor. Buna göre, bir polis memuruna “sen” diye hitap etmek suç ve bu suçun cezası 600 euro.

Alman halkının ortaçağdan kalma inancına göre, “açık pencereli evdeki insanlar hasta olurlar”, bu nedenle pencereleri sıkı sıkıya kapalı tutmak gerekiyor. Pencereden gelen temiz havanın hastalıklara yol açabileceği bugün bile Alman halkı arasında yaygın bir kanaat.kileriyle

Almanya’daki İkinci Dünya Savaşı’nın etkileriyle yaşanan bir durum da patlamamış bombalar meselesi. İkinci Dünya Savaşı’ndan 70 yıl sonra bile ortalama her yıl 2 bin tondan fazla patlamamış bomba ortaya çıkarılıyor. Yeni bir proje için kazmaya başlanmadan önce, uzmanların zeminde herhangi bir mühimmat bulunmadığını onaylaması gerekiyor. Unutmadan, Almanya, dünyadaki en düşük doğum oranına sahip, ülke bu rekoru Japonya ile paylaşıyor. Son not, Almanya’nın başkenti 7 kez değişti. Başlangıçta başkent Aachen iken, onu Regensburg, Frankfurt, Nürnberg, Berlin, Weimar ve Bonn izledi. 1990’dan beri ise Almanya'nın başkenti yeniden Berlin oldu.

Vakanüvis yazdı: Irkçılığı, skandalları, tuhaflıkları, biracılığıyla Almanya

- Yrd. Doç. Dr. Can Ünver, “Dönerci Cinayetleri: Son Gelişmeler Işığında Almanya’da Türklere Yönelik Irkçı Şiddetin Siyasal Sonuçları”, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, Yıl 2012

- Thrillist Editoryal, “Almanya Hakkında 18 Garip ve Çılgın Gerçek”, www.thrillist.com, 14 Ocak 2015

- Madeline Chambers, “Alman Casusluk Skandalları Karanlık Anıları Canlandırdı”, www.reuters.com, 5 Haziran 2008

- “Almanya Hakkında Muhtemelen Bilmediğiniz 16 Eğlenceli Gerçek”, theplanetd.com, 17 Şubat 2022