Yeni başlayanlar – yani çoğumuz – için
Kısa bir Afganistan tarihi
Vakanüvis
Afganistan’da yaşananlar, bir film senaryosunda olsa "Yok artık, bu kadar da olmaz” denilecek bir kıvamda ilerliyor.
Daha düne kadar yaşanan çatışma ve kaos ortamının tam tersi bir halde, neredeyse kurşun atılmadan koca bir ülke, ABD güçleri ve ona bağlı yerel kuvvetler tarafından Taliban’a teslim edildi. ABD ile iş tutan kesimlerin ülkeden kaçma görüntüleri ise her türlü rasyonellikten uzak, fantastik bir film tadında. Binlerce eşsiz ve çocuksuz Afgan erkeği “yürüyerek” ülkeler geçiyor, sınırımıza dayanıyor...
İnsanlar otobüse, minibüse doluşur gibi uçak kapılarına yığılıyor... Harekete geçen uçağın peşinden koşuyorlar ve hatta iniş takımlarına, tekerlek düzeneklerine saklanıp, uçak havalandığında yüzlerce metreden yere çakılıyorlar... Afganistan’da - şimdilik - görülen sahnelerden sadece birkaçı bunlar...
“DE FACTO TALİBAN YÖNETİMİ”
Resmi adıyla Afganistan İslam Cumhuriyeti, Orta Asya’nın güneyinde, denize kıyısı olmayan bir ülke. Doğu ve güneyde Pakistan; batıda İran; kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan; kuzeydoğuda ise Çin ile komşu olan Afganistan, 652 bin km² yüz ölçüme sahip. Afganistan’ın başkenti ve en büyük şehri ise Kâbil.
Yaklaşık 32 milyonluk nüfusunun çoğunluğunu Peştunlar, Tacikler, Hazaralar ve Özbekler’in oluşturduğu Afganistan, “Afganistan İslam Cumhuriyeti”nin Taliban saldırıları sonucu çökmesiyle birlikte an itibariyle dünya tarafından henüz tanınmayan “de facto Taliban yönetimi”nin elinde.
İLK HÂKİMİYETİ PERSLER KURDU
Emekli Tuğgeneral Doç. Dr. Halil Şimşek’in kişisel bloğunda yer alan “Türk Afgan İlişkileri ve Türkiye'nin Afgan Politikaları” başlıklı makalesinde, Afganistan’ın geçmişten bugünlere kapsamlı bir tahlili yer alıyor. Tarihin karanlık çağlarındaki Afganistan’a dair pek bilgi yok. Bölgedeki ilk medeniyetlerin ise M.Ö. 3000’lerden itibaren İndus, Oxus ve Helmend uygarlıkları olduğu biliniyor. M.Ö. 1500’lerde Zerdüşt inancının etkisine giren bölgeye M.Ö. 6. yüzyılda ise Persler hâkim oldu.
Müslümanların; Sasanilerin elinden alışına kadar Afganistan, Büyük İskender’in yönetiminin de aralarında olduğu çok sayıda devletin kontrolüne geçti, Hinduizm ve Budizm’in inanç merkezi haline geldi. Dokuzuncu yüzyıldan itibaren İslâmiyet’in tam olarak hâkimiyetiyle birlikte Afganistan zaman içerisinde; İskitler, Seferî, Sâmânî, Gazneli ve Gurlu, Harzemşah, Halaci, Timurlu, Surî, Babür, Safevîler, Selçuklu, Ak Hunlar tarafından yönetildi.
İNGİLİZ, AFGANİSTAN’A BURNUNU SOKUNCA...
Afganistan’ın görece istikrarlı yapısı, 19. yüzyıl sonlarında Çin, Britanya ve Rus İmparatorluklarının arasındaki “Büyük Oyun”la birlikte bozulmaya başladı. Üç ülke arasında tampon bölge görevi ifa eden Afganistan, sık sık saldırılara maruz kalmaya başladı. Birinci İngiliz-Afgan Savaşı’nda East India Company (Britanya Hindistanı) Afganistan’ı kısa bir süreliğine ele geçirdi; ancak Üçüncü İngiliz-Afgan Savaşı’nın ardından, 1919’da ülke yabancı hâkimiyetinden kurtuldu ve nihayetinde Emanullah Han hükümdarlığında bir monarşiye dönüştü.
Monarşi, neredeyse 50 yıl sonra Muhammed Zahir Şah’ın tahttan indirilip cumhuriyetin ilan edilmesine kadar devam etti. 1978’de ikinci bir darbenin ardından Afganistan sosyalist bir devlet oldu, ardından da 24 Aralık 1979’da Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etti. Ancak Afgan Mücahitler şanlı bir mücadelenin ardından Sovyet ordusunu ülkeden kovdu, son Rus birliği 15 Şubat 1989’da Afganistan’dan ayrılmak zorunda kaldı. İşgal süresince Sovyet güçleri bölgede 14 bini aşkın ölü bıraktı, ayrıca 451 Rus uçağı düşürüldü. İşgal sonrası yönetimin İslamcı güçler arasında sık sık el değiştirdiği Afganistan, 11 Eylül saldırılarını bahane eden ABD tarafından, Usame bin Ladin başta olmak üzere önde gelen El Kaide liderlerini koruduğu iddiasıyla 7 Ekim 2001’de işgal edildi. ABD güçleri, Taliban’ı yönetimden uzaklaştırdı. Yirmi yıldır devam eden ABD işgali, Taliban’ın geçtiğimiz hafta Kâbil’i ele geçirmesiyle birlikte fiilen sona erdi. Türkiye öteden bu yana; ülkedeki tüm taraflarla yakın ilişkiler kurmaya gayret ederken, 11 Eylül saldırılarının ardından başlayan süreçte NATO kapsamında Kâbil’de asker bulunduruyor.
MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMÎ BİR AFGAN’DI
Tarih içerisinde pek çok Müslüman Türk devletinin varlık gösterdiği Afganistan’la ilişkilerimiz her zaman kardeşane oldu. Hâkimiyet kurulduğu zamanlarda da siyasi ilişkiler yürütüldüğü zamanlarda da Afganlar ile Müslüman Türklerin ilişkileri daima yakın ilerledi. Ayrıca, Müslüman Türk kültüründe çok önemli izleri olan isimlerden bazıları da bu topraklarda doğdu. Onüçüncü yüzyılda, dokuz yaşındayken ailesiyle beraber Anadolu’ya göç eden Mevlana Celaleddin-i Rumî, Belh doğumluydu. Yine Çağatay Türklerinden büyük şair Ali Şir Nevai, 15’inci yüzyılda Herat’ta doğmuş, burada büyümüş ve vefat etmişti.
AFGANİSTAN’DAKİ İLK DEVLET HASTANESİNİ BİZ İNŞA ETMİŞTİK
Osmanlılar ile Afganlar arasındaki ilişkiler, 18’inci yüzyılda Ahmed Şah Durranî’nin Padişah III. Mustafa ile mektuplaşması ve 19’uncu yüzyılın sonlarında Sultan Abdulhamid’in Afganistan’a diplomatik heyet göndermesiyle yeni bir boyut kazanmıştı. Yine, Afgan yöneticilerden Habibullah Han, 1900’lerin başlarında Afganistan’a Türk danışmanlar davet ederken, Afganistan’daki ilk devlet hastanesi de 1913 yılında bu danışmanlar tarafından kurulmuştu.
Kurtuluş Savaşı sırasında Afganistan’ın TBMM tarafından yönetilen Türkiye ile ilişkileri yine dostluk ve kardeşlik çizgisinde ilerlemişti. Afganistan TBMM’yi tanıyan ikinci ülke olmuştu. - İlk ülke, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ydi - TBMM Hükümeti de bu jesti karşılıksız bırakmayarak Kâbil’de temsilcilik açmıştı. Ayrıca iki ülke arasında 1921 tarihli Türkiye - Afganistan İttifak Muahedenamesi imzalanmıştı. Bu çerçevede Afgan asıllı bir Türk subayı olan Abdurrahman Samadan Kâbil’e temsilci olarak atanmış, daha sonra da Büyükelçi olarak Medine Müdafii Fahrettin Paşa gönderilmişti.
* Gazete kupürü www.fikir.news
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış