
Antalya'nın ücra bir dağ köyünde dünyaya gelen yazar Safiye Çetinkaya, hayatın zorluklarıyla erken yaşta yüzleşti. Geçmişte yaşadığı sağlık krizleri ve toplumsal dışlanmalar, onu derin bir sorgulama sürecine itti. Başörtüsü sebebiyle üniversite eğitiminden uzaklaştırılması ve ailesinin sağlık sistemine erişememesi, yaşamına yön veren dönüm noktalarından oldu. Bugün ise, bambaşka bir bakış açısıyla İslamiyet üzerine seminerler veren bir yazar olarak gençlere ilham vermeye devam ediyor.
"ANNEMİN YAŞADIĞI ACI, BENİ HAKİKATİN PEŞİNE DÜŞÜRDÜ"
1980 yılında dünyaya gelen Çetinkaya’nın hayatındaki kırılma noktalarından biri, annesinin ciddi bir sağlık sorunuyla karşı karşıya kalmasıydı. Omurilikten felç riski taşıyan annesinin tedavisi için gereken ameliyat, maddi imkânsızlıklar yüzünden yapılamadı. O dönemde sağlık hizmetlerine erişim, büyük bir ayrıcalıktı:
1992-1994 yıllarında ülke büyük bir ekonomik darboğazdaydı. Parası olanın şansı vardı, olmayanın çaresizliği. Annem küçük bir operasyonla sağlığına kavuşabilecekken, maddi yetersizlikler yüzünden giderek daha kötüleşti. Babam, annemi tedavi ettirebilmek için köydeki tüm mal varlığımızı sattı ama bu da yeterli olmadı. O günlerde ilk kez eşitlik kavramını sorgulamaya başladım. Gerçek sandıklarımın pek çoğu sadece bir yanılsamaymış.
Sağlık sistemine erişememenin acısını derinden hisseden Çetinkaya, yaşadıkları karşısında sarsıldığını ve hayata bakışının temelden değişmeye başladığını belirtiyor.

"İSLAMİYET'E KARŞI ÖNYARGILARIM YIKILDIKÇA İÇİM HUZURLA DOLDU"
Gençlik yıllarında dinle arasına mesafe koymuş biri olduğunu açık yüreklilikle ifade eden Çetinkaya, zamanla yaşadığı manevi boşluğun yerini bir arayışın aldığını söylüyor. Bu süreçte İslamiyet’i yeniden keşfetmeye başladığını ve karşılaştığı gerçeklerin hayatında yeni bir kapı araladığını belirtiyor:
20 yaşına kadar İslamiyet hakkında sahip olduğum bilgiler ya eksikti ya da tamamen yanlıştı. Dinî değerlerden çok uzaktım, çünkü çevrem, eğitimim ve yaşadığım kültürel ortam bana farklı şeyler öğretti. İslam’ı sadece Araplara özgü, çölde deveyle gezilen bir kültür gibi algılıyordum. Ama araştırdıkça gördüm ki, bu din evrensel bir hakikatin taşıyıcısıymış. Kalbime ilk kez gerçek bir huzur doldu.
En keskin sorgulayıcılardan biri olduğunu söyleyen Çetinkaya, inançla tanıştıktan sonra içinde oluşan sükûnetin tarif edilemez olduğunu ifade ediyor:
Dua etmeye başladığımda, sanki içimde yıllardır eksik olan bir şey tamamlandı. Rabbimle bağ kurdukça fıtratımda yerini bulan bir dengeye ulaştım. Bu benim için sadece bir dönüş değil, yeniden doğuştu.
Bugün, geçmişte yaşadığı tüm zorlukları birer öğretmen olarak gören Çetinkaya, seminerlerinde gençlere hayata ve inanca dair farkındalık aşılamayı hedefliyor. Hikâyesi, maddi ve manevi yoksunlukların nasıl bir içsel dirilişe dönüşebileceğinin güçlü bir örneği olarak dikkat çekiyor.

"BİR ÖRTÜ YÜZÜNDEN HAYATIM ÇALINDI"
Yazar Safiye Çetinkaya, üniversite yıllarında yaşadığı dışlanmışlığın ve sistemin dayattığı baskının izlerini hâlâ taşıyor. 28 Şubat sürecinin karanlık gölgesinde, sadece başörtüsü taktığı için eğitim hakkı elinden alınan Çetinkaya, öğretmenlik hayalini yitirmenin acısını şu sözlerle dile getiriyor:
Ben sadece öğretmen olmak istiyordum. Ama başörtüm yüzünden üniversiteden atıldım. Yalnız değildim. O dönemde tıp fakültesinde son sınıfa gelmiş öğrenciler bile okuldan uzaklaştırıldı. Oysa ülkenin en çok doktora ihtiyacı olduğu yıllardı. Bu yaşadıklarım, bana sistemi ve eşitlik kavramını bir kez daha sorgulattı.
Yıllar sonra çıkan afla yeniden üniversiteye dönebilme imkânı bulsa da, zamanın yarattığı fark çok büyüktü. Artık bir anneydi, yaşamının öncelikleri değişmişti. O yıllarda kadınların okuması gerektiğini savunan biri olarak eğitimden koparılmanın yarattığı kırgınlık, içinde derin izler bırakmıştı:
20 yaşındaki heyecanla 30 yaşındaki sorumluluk bir olmuyor. Çocuklarım vardı. Ben sinemaya da giderim, denize de. Ama başörtümle gitmek istiyorum. Bu benim özgürlük alanım, kimsenin buna karışmaya hakkı olmamalı.

"GEÇMİŞİN İZLERİNİ TAŞIYORUM, AMA BUGÜNÜN DE KIYMETİNİ BİLİYORUM"
Zaman geçmiş, sistem değişmişti. Geçmişte yaşadığı zorluklarla bugünü kıyaslayan Çetinkaya, sağlık hizmetlerinde gelinen noktayı bir örnekle aktarıyor:
Kızım trafik kazasında çene kemiğini kırdı. Ambulans 5 dakikada geldi. Acilde hemen müdahale edildi, dikiş atıldı ve yüzünde iz bile kalmadı. Biz o gün bir kuruş ödemeden taburcu olduk. Oysa ben kendi gençliğimde aynı sağlık sisteminden aylarca sıra bekleyerek bile faydalanamıyordum. Bugün gelinen noktayı küçümsemek haksızlık olur.
"BU ÜLKENİN GEMİSİNİ GENÇLER YÜRÜTECEK"
Safiye Çetinkaya, sadece geçmişin değil, geleceğin de farkında. Özellikle gençlere yaptığı çağrıda, eleştirinin bilgiyle birleşmesi gerektiğini vurguluyor:
Gençler, yargılamadan önce araştırsınlar. Biz zamanında zengin arkadaşlarımızın ders kitaplarının fotokopileriyle eğitim görmeye çalıştık. Bugün öğrencinin kapısına kadar kitap gidiyor. Evet, hâlâ eksiklerimiz var ama geçmişi unutmamalıyız. Bu ülkeyi birlikte inşa ettik, birlikte büyüteceğiz. Gençler artık bu geminin dümeninde. O yüzden her eleştirinin ardında bir bilgi, bir emek olmalı.
Sözlerini büyük bir umutla noktalıyor:
En büyük hayalim bir gün ‘Kanserin çaresini bir Türk buldu’ cümlesini duymak. İşte o zaman, geçmişin acıları geleceğin umuduna dönüşecek.

Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış