Çuvaldızı Kendimize Batıralım

Tabela şirketler…

Zimmet…

Güveni kötüye kullanma…

Sahtecilik…

Ve daha çeşitli suçlamalar…

Kötü kokular camlardan, bacalardan çıkıyor…

Tüm bu şaibeli olaylara adı karışan “Başkan” yurt dışına kaçmış durumda.

Başkan yardımcıları bir bir görevden ayrılmış.

Sadece 20 milyon dolara yakın sahte faturadan bahsediliyor.

Bu söylediklerimin hepsi son 15- 20 gündür ülkemizde yaşanıyor.

Gündemi çok sıkı bir şekilde yakından takip edenleriniz hemen tahmin etti.

Yunus Emre Enstitüsü’nde yaşanan yolsuzluk olaylarından bahsediyorum.

Gündemi çok sıkı takip edenleriniz dedim zira bu mesele, majör medyada çok da yer bulmadı.

Sanırım haber değeri taşımıyor…

Şimdi gelin hep beraber biraz özeleştiri yapalım.

Yunus Emre Enstitüsü’nde skandal kelimesini çırak çıkaracak nitelikte olaylar yaşanıyor.

Yolsuzluk iddiaları ki hatta iddianın bir adım ötesi olaylar ayyuka çıktı.

Özellikle iktidara yakın medya bu olayı ya hiç görmedi ya da 3-5 satırlık haberle geçiştirdi.

Anlı şanlı haber kanallarında ya hiç haber olmadı ya da 3-5 saniye ayrıldı…

Olay akışının büyük bir kısmını bizler “Muhalif” medyadan takip ettik.

Muhalif gazeteciler olayın üstüne gittikçe gittiler ki; doğru olan buydu.

Haber kanalları, internet siteleri, Yunus Emre Enstitüsü olayını her boyutuyla ele aldı.

Peki bu olaylar Yunus Emre Enstitüsü gibi hükümetin himayesinde olan bir kurumda değil de muhalif bir dernekte yaşansaydı?

Durun gözünüzde canlanmasına yardımcı olayım.

Muhalif medyada olay 3-5 satırlık haberle geçiştirilecekti.

Muhalif haber kanalları bültenlerinde 3-5 saniye ayıracaktı.

Muhalif gazetecilerin çoğu olayı görmezden gelecekti.

Bizler olay akışının büyük bir kısmını “İktidara yakın” haber kanallarında izleyecektik.

“İktidara yakın” internet siteleri, olayı günlerce manşetlerinde tutacaklardı.

“İktidara yakın” gazeteciler, olayın üstüne gittikçe gideceklerdi.

Yani?

Yanisi şu: Ülkede ciddi bir yolsuzluk olayı yaşanıyor.

Mesele birçok boyutuyla üstüne gidildikçe derinleşecek gibi duruyor.

Ama bir kesim medya, “İktidar zarar görmesin” bakış açısıyla olaya temkinli yaklaşıyor.

İktidar zarar görmesin isteyen tüm meslektaşlarıma sesleniyorum.

Görmezden gelerek değil, bilakis dışlayarak, ifşa ederek, bizden böylesi çıkamaz, çıkarsa da aramızda bir saniye tutmayız diyerek en çok sizin bu konunun üstüne gitmeniz gerekmiyor muydu?

İktidar zarar görmesin isteyen tüm meslektaşlarıma sesleniyorum.

Sizin sesiniz bu konuda çıkmıyor ya, siz bu insanlara itiraz etmiyorsunuz ya bilin ki en büyük zararı siz veriyorsunuz iktidara.

Susmayın, görmezden gelmeyin, itiraz edin.

Bu adamların bizim aramızda yeri yok deyin.

Televizyon kanallarında konuşun, gazetelerde yazın, internette anlatın.

Ama susmayın.

İktidar zarar görmesin isteyen tüm meslektaşlarıma sesleniyorum.

Siz sustukça “Bak gördün mü nasıl da üstünü kapatıyorlar” diyorlar.

“Hepsi aynı, o yüzden konuşamıyor” diyorlar.

“Kendilerinden olunca nasıl da sessizliğe gömülüyorlar” diyorlar.

İktidar zarar görmesin istiyorsanız konuşun, konuşun ki bunlara fırsat vermeyin.

Peki bu hep böyle mi gidecek?

İktidara yakın bir kurumdan kötü koku geldiğinde muhalif medya “Gazetecilik” yapacak.

Muhalefete yakın bir kurumdan kötü koku geldiğinde iktidar medyası “Gazetecilik” yapacak?

Biz de buna medya mı diyeceğiz…

Hadi canım sen de…

Shakespeare’in Hamlet’inden bir alıntı ile kapatayım.

Belki de medyamızın bugünü ile en iyi anolojiyi bu ifade kuruyor.

“Danimarka Krallığı’nda çürüyen bir şeyler var”

Erdoğan’dan AK Parti’ye Uyarılar

AK Parti’de kurultay dönemi başladı.

İl ve ilçe kongreleri büyük bir hızla gerçekleşiyor.

Sn Erdoğan da özellikle bazı stratejik illerin kongrelerine katılıyor.

Katıldığı kongrelerde ise sık sık parti yöneticilerine uyarılarda bulunuyor.

Öyle üstü kapalı, kibar uyarılar falan da değil.

Sert, kitabın ortasından. Açık ve net.

Bu hafta sonu da partisine, partisinin yetkili isimlerine, belediye başkanlarına, il başkanlarına net uyarılar yaptı Sn Erdoğan.

Ekledi. “Biliniz ki bu cumhurbaşkanı çok şikayetler alıyor”

AK Parti’de son birkaç yıldır halktan kopuş yaşayan isimler göze çarpıyor.

Göze çarpıyor ifademi bilerek kullandım ki vatandaşın oy tercihleri de son seçimlerde bunun somut göstergesiydi.

Sn Erdoğan’ın oyu partisinin oyundan her zaman birkaç puan öndeydi ama özellikle yeni hükümet sistemi ile de bu fark giderek açılmaya başladı.

Sn Erdoğan da bunun farkındaydı ki partisine karşı uyarılarının dozunu giderek artırdı.

Bence bu doz artışının en net sonuçlarını büyük kurultayda açıklanacak yeni A Takımı ile görmüş olacağız.

Bekleyelim…

Gassal İyi de Ya Sonra?

Gassal’ı izledim.

Dizi hakkındaki kanaatimi yazının sonunda belirteceğim.

Önce Gassal’ı bir dizi olarak değil ticari ve kültürel bir meta olarak ele alalım.

Gassal’ın çarpan etkisini görmemiz gerekiyor.

Ben Gassal sayesinde Tabii’ye üye oldum.

Daha önce denk gelmemişti, olmamıştım.

Rakamlar da gösteriyor ki yalnız değilim.

Benim gibi yüz binler de Gassal sayesinde Tabii’ye üye oldu.

Tabii, iyi içerikler ortaya koyduğunda diğer platformlarla çok rahat mücadele edebileceğini göstermiş oldu.

Gassal ile TRT yönetiminin Tabii’yi ne denli önemsediğini görmüş olduk.

Çünkü Gassal’ın iletişimi de dizi kadar iyi planlanmıştı.

Kaldı ki Ahmet Kural gibi isimleri, Tabii gibi henüz tam anlamıyla aradığı çıkışı yapamamış bir platformda “Art house” bir işe ikna etmek kolay şeyler değil…

Açıkça söyleyebiliriz Gassal, Tabii’nin trambolini oldu. Bu sıçrayışın sürekliliği ve yüksekliği ise artık tamamen Tabii ekibinin ellerinde.

Gelelim benim en anlam veremediğim meseleye.

Bir dizi üzerinden kutuplaşmak…

Evet. Gassal üzerinden kutuplaşmayı da başardık.

Bir kesim Gassal’ı yere göğe sığdıramazken bir kesim ise yerden yere vuruyor, dizinin büyük bir PR ürünü olduğunu iddia ediyordu.

Seküler sanatseverler-muhafazakar sanatseverler tartışması, sosyal medyadan taşıp dost meclislerine kadar geldi.

Gerçeğin ötesinde hiçbir şey yok.

Gassal sayesinde “Muhafazakar camianın kültürel hegemonyası başlıyor” noktasında değilim.

Gassal’ın bir balon olduğuna ise hiç katılmıyorum.

Gassal başarılı bir proje, çok büyük emekler verilmiş, yayınlandığı platformun marka değerini çok yükseltmiş bir iş.

Ama tek çiçekle bahar geldiği de görülmüş şey değildir.

Muhafazakar camia, sanat konusunda iddia sahibi olmak istiyorsa, standartları belirlemek istiyorsa acilen Gassal romantizminden de sıyrılmayı başarması lazım.

Bu romantizm hem büyük bir yanılsama doğuruyor hem de işin doğal akışını bozuyor.

Gassal’ı antipatikleştiriyor.

Gassal övmeyi sinyalciliğe çevirenler bile oldu.

Neyse…

Ha şunu da söylemem gerek “Muhafazakar sanat, seküler sanat” tartışması da makul bir zemine oturuyor mu emin değilim.

İnanın Gassal örneği üzerinden sayfalarca sosyolojik, toplumsal okumalar yapılabilir.

Haftaya YouTube kanalımda yayınlanacak röportajımda Eşref Ziya ile bu konuyu da konuştuk.

Son zamanlardaki en iyi röportajımdı desem yeridir.

Eğer biraz sanata, sanatın muhafazakar camiadaki yerine, sosyolojik okumalara merakınız varsa röportajımıza da bekleriz.

Peki Gassal hakkında ben ne düşünüyorum?

Ben beğendim.

Mükemmel mi? Hayır.

Akıp gitti mi? Evet.

Duygulandım, gülümsedim, kendimi gördüm, iç geçirdim, şarkılarına eşlik ettim…

Tamam ama bazı sahneleri de çok sıradan, tahmin edilebilir, bazı sahneleri de çok klişe buldum.

Kısacası;

Övgüsüyle, yergisiyle, oyunculuklarıyla, müzikleriyle Gassal, damaklardaki rahiyası oldukça hoş bir iş.

Çarpan etkisinin büyüklüğü ile eserin kendisi eşvdeğer olmayınca bazen devam işlerde beklenen ticari ve sosyal başarı gelmiyor.

Umarım Gassal bu tuzağa çekilmemiştir.

Emeğe yazık olur…

Başa dön