Siyaset bazen çok seslidir.
Alışırız.
Bir bakarsınız bir bakan konuşmuş,
bir grup başkanvekili çıkmış,
bir danışman tweet atmış...
Kimi zaman cümleler birbirine girer, sesler birbirini bastırır.
Ama bazı isimler vardır ki…
Onlardan çok fazla ses duymazsınız.
Konuşmaktan ziyade dinlemeyi, pozisyon almayı, not etmeyi tercih ederler.
Hakan Fidan, yıllardır kamuoyunda böyle bilinen bir isim.
Yıllarca MİT’in başında çalışmış,
bugün de dış politikayı yöneten bir bakan olarak sessiz ama iş bitiriciliği ile öne çıkmış biri.
Bu yüzden birkaç gün önce X'te attığı bir tweet'in tonu ve kullandığı ifadeler
ciddi bir şaşkınlık yarattı:
“ARTIK HADDİNİ BİL!”
Açık konuşalım…
Bu tür çıkışlara siyasette yabancı değiliz.
Zaman zaman sert üsluplar duyuyoruz.
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun görev döneminde buna benzer reflekslerini çokça gördük.
Yerindeydi ve Soylu’nun bıçkın karakterine uyuyordu.
Ama Hakan Fidan gibi daha soğukkanlı ve dış politika merkezli bir figürün bu kadar doğrudan bir tepki vermesi…
Alışıldık bir durum değildi.
Şaşırmamızın sebebi biraz da bu.
Üstelik hedefteki kişi de sıradan biri değil:
CHP Genel Başkanı Özgür Özel.
Ve mesele de klasik bir siyasi sataşma değil…
Özel’in kurultay konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “cunta başkanı” gibi gösterecek ifadeler kullanması,
milyonlarca seçmenin iradesine dönük ağır bir itham olarak görüldü.
Tepkiler kaçınılmazdı, elbette.
Ancak bu tepkiler içinde en çok dikkat çekenin Hakan Fidan’dan gelmesi,
tartışmayı farklı bir boyuta taşıdı.
Çünkü böyle çıkışlara çok alışık olmadığımız bir isimden geldi.
Ve bu durum, sözün içeriğinden ziyade, sahibini konuşulur hale getirdi.
Bazı isimler vardır, ne söyledikleri kadar neden şimdi söyledikleri önemlidir.
Hakan Fidan’ın bu çıkışı da o sınıfa giriyor.
KABİNENİN TEPKİ SENKRONİZASYONU
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kurultay konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik “cunta” imasında bulunmasının ardından kabineden arka arkaya gelen tepkiler, sadece içerikleriyle değil zamanlamalarıyla da dikkat çekti.
X platformunda bir sayfanın hazırladığı ve viral olan görsel, işin bu yönünü net bir şekilde gözler önüne serdi.
Bakanların açıklamaları neredeyse saat başı şeklinde, adeta senkronize bir biçimde geldi.
Ve işte bu noktada mesele yalnızca siyasî tepki değil, aynı zamanda siyasî koreografi haline geldi.
Ama bir yandan da şunu teslim etmek gerekir:
Siyasette güçlü refleks göstermek, sadece bireysel tepkiyle olmaz.
Bunun bir organizasyon meselesi olduğu çok açık.
Gündemi doğru okumak, ortak bir duruş sergilemek ve bunu belirli bir denge içinde kamuoyuna yansıtmak…
Tablo, tam da bunu gösteriyor. Saat saat gelen bu açıklamalar, belki bir tesadüf değildi. Belki de bu, kriz anlarında devletin farklı kanatlarının nasıl senkronize hareket edebildiğinin bir göstergesiydi. Kabinedeki bakanlar sırayla konuşurken, mesaj sadece Özgür Özel’e değil, kamuoyuna da veriliyordu: “Biz buradayız. Cümleleriniz karşılıksız kalmaz.” Yani mesele sadece kimin ne söylediği değil...
Hangi sıra ve uyumla söylediğiydi. Böylesi bir senkron, bir refleks hızı, hem siyasi iletişimin koordinasyonunu hem de kabine içindeki haberleşme gücünü açıkça ortaya koyuyordu.
TÜRKİYE'SİZ BİR ORTA DOĞU KURULAMAZ
Diplomasi dediğiniz şey biraz satranç gibidir.
Bazıları piyonla başlar, bazıları şah gibi doğar.
Recep Tayyip Erdoğan, bu coğrafyada piyonları çoktan geçmiş, oyunu tahtanın dışına taşırmış bir lider.
Geçtiğimiz günlerde...
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu ile Beyaz Saray’daki buluşmasında ağzından öyle sözler kaçırdı ki, kıtalar ötesinden bile yankılandı:
"Erdoğan çok akıllı, çok sert biri... Suriye’de 2 bin yıldır kimsenin başaramadığını başardı."
Bak sen şu işe!
Amerika Başkanı, İsrail’in eli kanlı liderine adeta bir “Türkiye notu” veriyor.
Netanyahu’ya diyor ki:
“Türkiye ile sorunun varsa, ben arabulurum... Erdoğan’la çok iyi bir ilişkim var.”
Şimdi şu tabloya iyi bakın:
Masada Trump var.
Karşısında Netanyahu.
Ve masaya oturmayan ama masanın merkezine yerleşen bir isim var:
Recep Tayyip Erdoğan.
Bu, boşuna söylenmiş bir cümle değil.
Trump gibi küresel dengeleri gözeten, oyunu büyük oynayan liderler kolay kolay övgü cümlesi kurmaz.
Eğer Erdoğan hakkında “çok akıllı ve çok sert” diyorsa...
Bilin ki, bu bölgede hâlâ Erdoğan’sız bir oyun kurulamayacağının itirafıdır.
Suriye konusuna gelince…
Trump’ın söylediği gibi:
“2 bin yıldır kimsenin yapamadığını yaptı.”
Bu ne demek biliyor musunuz?
Sadece bir sınır ötesi harekât değil.
Bir medeniyet aklının, bir diplomasi zekâsının, bir stratejik derinliğin, bir liderliğin adıdır bu.
Erdoğan, Türkiye’yi artık sadece bölgesel bir aktör değil, küresel bir oyuncu haline getirmiştir.
Ve bu oyunu oynarken, gerektiğinde masaya yumruğunu vurmuş, gerektiğinde diplomasiyle tansiyonu düşürmüş, gerektiğinde tek başına bile durmayı bilmiştir.
Netanyahu'nun kaygısı da tam burada zaten...
Erdoğan sadece konuşmuyor, adım da atıyor.
Kudüs için, Gazze için, Suriye için, Filistin için.
Ve şimdi Trump bile farkında:
"Bu coğrafyada Erdoğan'ı göz ardı edemezsiniz."
Özetle...
Trump'ın ağzından çıkan söz sadece bir övgü değil.
Bir küresel kabul belgesidir.
Ve Türkiye, bu belgede başrolde yer almaya devam ediyor.
"KAMERA AÇ, YÜKLE, YARGILA!"
…Ve şimdi bir başka meseleye gelmek istiyorum.
Sosyal medya, bu çağın en etkili sahnesi.
Ama bu sahnede ışıklar çoğu zaman yanlış yere tutuluyor.
Bir bakıyorsunuz, bir kişi bir markette tartışıyor…
Anında kayda alınıyor, videosu kırpılıyor, bağlamdan koparılıyor.
Ve sonra?
Linç başlıyor.
Etiketler açılıyor.
Tepkiler büyüyor.
Dakikalar içinde o kişi, ne savunma yapabiliyor ne de nefes alabiliyor.
Artık amaç ne yazık ki adalet değil, etkileşim.
Linç ettirmenin getirdiği etkileşim hırsı, sosyal medya kullanıcılarının yeni tatmini olmuş durumda.
Bu da toplumsal bir deformasyonu doğuruyor.
Bir yanlış mı gördün?
“Uyar” demiyor kimse.
“Hemen kayda al, yükle, linç başlat” diyor.
Vicdan değil, algoritma belirliyor tepkileri.
Ama bakın…
İyi şeyler de oluyor bu ülkede.
İyi insanlar hâlâ var.
Bir çocukla konuşurken gözleri dolan öğretmenler var,
Tansiyonu düşen yaşlı amcaya su uzatan gençler var,
Yolda kalan ambulansa yol açan koca yürekli insanlar var.
Ama bu güzellikler…
Ne yazık ki algoritmaların umurunda değil.
Çünkü kavga satıyor, linç izleniyor, öfke etkileşim getiriyor.
İşte bu yüzden diyorum ki:
İyilik sıradan değil, görünür olmalı.
Bize iyi gelecek olan şey, sadece karşı duruş değil; doğruya da alkış tutmaktır.
Ve unutmayın:
Gerçek adalet, sessiz çoğunluğun vicdanından yükselir.
Bağıran azınlığın değil, düşünen kalabalığın sesi bu ülkeyi şekillendirir.