Malum sosyal medya hesaplarımı takip edenler biliyorlar ki 3-4 gündür Suriye’deyim.
Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan da videoları sizlerle paylaştım, Halep’ten de Şam’dan da…
İnanın sadece sosyal medyada değil sahada da en çok merak edilen soru belli…
“Suriyeliler ülkesine dönecek mi?”
Ya da bana en çok gelen mesajlardan yola çıkarak düzelteyim soruyu.
“Suriyeliler’in dönüşü başladı mı?”
Bu sorular durduk yere sorulmuyor…
Türkiye sistematik bir manipülasyonla karşı karşıya dahi olabilir.
Neden bahsettiğimi çarşamba günkü yazımı okuyanlar az çok tahmin etmiş olabilir.
Açıklayayım…
Biliyorsunuz medya araçları değişse de medyanın toplum üzerindeki etkisi asla azalmaz.
Hatta dijitalleşme ve içeriğe erişim kolaylaştıkça medyanın gücü bilakis arttı.
İşte somut örneğini yaşıyoruz.
Esad rejiminin düşüşünün üzerinden 24 saat geçmeden sosyal medyada paylaşılan görseller ve oluşturulan algı…
Sosyal medyayı X’ten ibaret sanmayın.
Sosyal medya kullanıcılarının medya okur yazarlık seviyesini de gözünüzde büyütmeyin!
Facebook’ta, TikTok’ta hatta ve hatta WhatsApp gruplarında öyle görseller paylaşılıyor, öyle inandırıcı haber metinleri elden ele dolaştırılıyor ki; toplumun hiç de azımsanmayacak bir kısmı, şu anda Suriyelilerin ülkelerine dönüş yollarında büyük trafikler oluşturduğunu düşünüyor!
Ve toplumda bu konuda bir beklenti oluşturuluyor.
Peki vatandaşların bu beklentileri gerçeğe dönüşüyor mu?
Çarşamba günü yazımda ve X videolarımda açıkladım, tekrar açıklayayım.
Bu bir süreç…
Ve ülkemizde yaşayan Suriyelilerin ciddi bir kısmı, belki de hiçbir zaman ülkelerine geri dönmeyecek…
Şu anda dönüşler oldukça minimal düzeyde.
Böyle olması da çok normal.
Halep şu anda bitik durumda.
Şehrin altyapısı neredeyse tamamen çökmüş.
Elektrik çok kısıtlı, binaların neredeyse yarısı yıkık viran...
Temiz içme suyu bulmak ciddi bir sorun.
Şehirde hiçbir iş fırsatı yok. Ekonomi durma noktasında.
Bu durumdaki bir şehrin göç almasını beklemek hayal…
Şam ve Lazkiye kısmen daha iyi durumda.
Özellikle Şam’da sosyal hayat ve ekonomi, Halep ile kıyaslanamayacak kadar iyi durumda.
Altyapısı çalışır vaziyette. En azından şehirde elektrik ve su bulmak mümkün.
Ama Şam’da da bir belirsizlik ve tedirginlik havası hakim.
Suriye’nin tamamında olduğu gibi…
Hal böyleyken Esad düştü, hadi o zaman Suriyeliler de ülkelerine hemen geri dönsün diye beklemek, hayalcilikten başka bir şey değil.
Peki ben niye sistematik bir manipülasyon ile karşı karşıya olabiliriz dedim?
Tabloyu özetleyelim.
Türkiye 13 yıldır, ciddi bir Suriyeliyi ülkesinde misafir ediyor.
Ekonomik kötü gidişatın da etkisiyle toplumda Suriyelilere karşı negatif bakış açısı giderek yükseliyor.
“Suriyeliler ülkesine dönsün” talebi, Türkiye’nin genelinde azımsanmayacak kadar yüksek bir kitlenin ortak paydası.
Bu atmosferde Esad rejimi yıkılıyor ve Esad Suriye’yi terk ediyor.
Esad’ın Suriye’yi terk etmesi ile sosyal medyada hızla “Suriyeliler geri dönüyor” algısını oluşturan içerikler paylaşılıyor.
Suriyelilere karşı negatif bakış açısında olan büyük halk kitlelerinde beklenti oluşturuluyor.
Ve sonuç…
Toz bulutu dağıldığında Suriyelilerin büyük bir kısmının henüz geri dönmediğini fark eden insanların öfkesi daha da artıyor.
“Suriyeliler ülkelerine dönsün” taleplerini artık daha yüksek sesle dile getirebilecekleri bir gerçeklik söz konusu. Çünkü Esad düştü.
Ne demek istediğimi ve kapımızdaki tehlikeyi anlatabildim mi?
Peki Geri Dönüş İçin Ne Yapılmalı
Her şeyden önce şu an Suriye’deki toz bulutu bir dağılmalı.
Siyasi belirsizlik atmosferi yerini bir nebze de olsa öngörülebilirliğe bırakmalı.
Suriye yörüngesine oturduğunda da ise Türkiye’ye geri dönüşleri hızlandırmak adına çok ciddi görevler düşüyor.
3 kritik adımda özetleyebilirim.
Bir defa Türkiye, Suriye’ye atayacağı büyükelçiyi çok iyi seçmeli.
İnisiyatif almayı bilen, kriz ortamlarında ve baskı altında süreç yönetme tecrübesi olan bir isim, şu anda Türkiye’nin elini inanılmaz rahatlatacaktır.
İkinci adım ise Türkiye, Suriye’ye çok iyi bir ticari ateşe atamalı.
Neden?
Çünkü Türkiye, Suriye’nin ihyasında ve yeniden inşasında bölgede en aktif rol oynayabilecek ekonomik güç.
Bu, her ne kadar Türk firmaları için bir fırsatmış gibi görünse de Suriyelilerin geri dönüşünü de hızlandıracaktır.
Çünkü yeniden inşa demek iş gücü ihtiyacı demek, iş gücü ihtiyacı da göç almak demek, göç almak yeni iş kapılarının açılması anlamına geliyor…
Bir tür ekonomik döngünün ilk fitili ateşlenmiş oluyor.
Üçüncü stratejik adım ise Türkiye’deki belediyelerin Suriye’de kardeş belediye anlaşmaları imzalaması.
Mesela Suriye’ye komşu Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Halep Belediyesi ile geçmişteki kardeş belediye anlaşmasını tazelese; Fatma Şahin çalışkanlığı, tecrübesi ve heyecanı ile Halep’in yeniden inşa sürecinde çok büyük rol oynayamaz mı?
Ben üç stratejik başlıkta özetledim ama tabii ki geriye göçü sağlamak bunlarla sınırlı değil. Ve hepsinden de önemlisi defalarca tekrar etsem de yine söyleyeceğim.
Türkiye asla yüzde 100'e yakın bir geriye göç beklentisi içerisine girmemeli.
Toplumda da böyle bir beklenti oluşturulmamalı.
Her şey yolunda gitse dahi yıllara yayılacak bir süreçten bahsediyoruz.
Sürecin sonunda ise tercihini Türkiye’de kalmaktan yana vermiş, sayıları hiç de azımsanmayacak kadar kalabalık bir Suriyeli popülasyonu ile baş başa kalabiliriz.
Ve bu senaryo hiç de uzak bir ihtimal değil…