Muhalefetin sıklıkla dile getirdiği bir söylem vardı.
“AK Parti medyada sıkı bir sansür uyguluyor”
Zaman zaman muhalefetin bu söylemini haklı çıkaracak işler de olmuyor değildi…
Ancak AK Parti özellikle 14 Mayıs seçimlerinden sonra medyada reform yaptı desek yanlış olmaz.
Olması gerektiği gibi bir süreç yaşanıyor medyada.
Gazetelere müdahale yok. Televizyonlar istediği yayını yapıyor.
En sert muhalif isimler de medyanın majör kanallarında yer bulabiliyor.
Dijital mecralarda yayın yapan gazeteciler ana muhalefet partisinden daha sert muhalefette…
Ensonhaber’de yazmaya başlayalı neredeyse 4 ay oldu.
AK Parti’ye, bakanlara, milletvekillerine yönelik eleştirilerimi de yeri geldiğinde yazdım.
Ne bana ne de Ensonhaber’e bırakın bir telefon gelmesini imada dahi bulunan kimse olmadı.
Keza 4 yıldır aktif olarak röportajlar yayınladığım YouTube kanalımda da…
Kimse de bana neden bunu konuk aldın demedi.
Bu bir lütuf değil.
Sakın yanlış anlaşılmasın.
Olması gerekenden bahsediyoruz.
Ancak öylesine bir algı var, öylesine bir önkabul ile karşı karşıyayız ki bunları söyleme gereği duyuyor insan.
Peki burada gazeteciye hiç mi sorumluluk düşmüyor?
Elbette gazetecinin çok büyük sorumluluğu var.
Her şeyden önce bir gazeteci ülkesinin çıkarları aleyhine sürdürülen propagandalara alet olmamalı.
İç politikada kimsenin sözcülüğüne savunmamalı.
Toplumun ve bireylerin hassasiyetlerine saygısızlık yapmamalı.
Yani kısaca meslek etikleri çerçevesinde yayınlarını yapmalı, içeriğini üretmeli.
Yazının başında da vurguladım. AK Parti “Sansürcü” algısının oluşmasına zemin hazırlayan hatalar yaptı mı? Evet.
Ama bugün bu hatalardan ders almış durumda.
Medyamız son 15 – 20 yıldır hiç olmadığı kadar çok sesli.
Umarım bu süreçte yayıncılarımız da içeriklerine daha çok kalite katar.
Umarım bu süreçte yayıncılarımız yeni medyanın taleplerini daha çok karşılar.
Umarım bu süreçte medya yöneticileri, sosyal medya platformlarının yeni patron olduğunu kabul eder…
Rozetlerin Yerini Yaka Mikrofonları Aldı
Meclis bütçe görüşmelerinin yavaş yavaş sonuna geliniyor.
TBMM’nin de en hareketli olduğu dönemdir bütçe zamanı.
Aynı zamanda en hararetli olduğu dönem…
Kavgalar, sert tartışmalar hatta bazen fiziki sürtüşmeler…
Ancak bir şeyi bilin isterim…
Daha anlaşılır olması için futbol üzerinden anlatayım…
Bazı topçular vardır.
Tarzıyla, tavırlarıyla, hareketleriyle takımın “Papazıdır”
Hakeme en çok o itiraz eder. Rakip oyuncuyla en çok o münakaşaya girer.
Ama takımın en ihtiyaç duyduğu anda da arkadaşlarını o gaza getirir.
Tribünlere el kol yaparak taraftarı oyunun içine sokar.
Bu tip işlere eskiler “Tribünlere oynamak” derdi.
İşte aslında mecliste özellikle bütçe görüşmelerinde gördüklerinizin büyük bir kısmı tam olarak budur.
Siz sanıyor musunuz ki meclis salonunda tartışan milletvekilleri bu tartışmayı dışarıda devam ettiriyor.
Hiç öyle bir beklentiniz olmasın.
Genel kurulda olan genel kurulda kalıyor…
Aslında bu söylediğim belediye başkanları için de geçerli.
Belediye başkanlarının yaka mikrofonları artık ayrılmaz bir parçası oldu…
Sanıyorum artık YSK’dan mazbata ile birlikte yaka mikrofonunu da beraberinde verecekler.
Esnaf gezisi de sosyal medya için, ev ziyaretleri de sosyal medya için.
Hele hele bu sosyal medyayı kullanan arkadaşlar biraz tecrübesiz ve iş bilmez olurlarsa ciddi iletişim sıkıntıları da yaşanabiliyor.
Ezcümle…
Siyasetçilerin çok büyük bir kısmı sosyal medyanın rüzgarına ve geçici alkışlara kapılarak samimiyetlerini yitirdi.
Gündem olma, konuşulma şehvetiyle siyasetin etik çizgisini de zorlar hale geldiler.
Siyasetçiler bu konuda nefse yenik düşseler de
Bizlere düşen bu illüzyona kapılmamak.
Parti ayrımı yapmaksızın, bireysel hırslarına, alkışlara, hatta egosuna yenilen her siyasetçi için söyleyebilirim ki:
Bilin ki topluluk önünde yapılan dayılığın, tenhada özrü oluyor.
Bir Üsküdarlı’dan Sinem Hanım’a…
Uzunca bir süredir Üsküdar’da yaşıyorum.
Üsküdar’da yaşamadığım dönemde de Üsküdar benim aktif sosyal hayatımın geçtiği bir yerdi.
Yani fahri Üsküdarlılık’tan resmi Üsküdarlılığa terfi ettim diyebilirim.
Bu satırları da bir Üsküdarlı olarak yazıyorum…
Biliyorsunuz Üsküdar 31 Mart’tan itibaren çok uzun yıllardır yönetildiği siyasi anlayıştan farklı bir siyasi anlayışa geçti.
Üsküdarlıların takdiridir…
Üsküdar’ın bir önceki yönetimi Üsküdar’ın ruhuna uygun, Üsküdarlıların taleplerine uyumlu hatta İstanbul’un marka değerine de büyük katkılar yapan projelere imza attı.
Nev Mekanlar, eğitim kurumları, sosyal tesisler, yüzme havuzları…
Sinem Hanım görevi devraldığında benim gibi bir çok Üsküdarlılı’nın beklentisi
Devri sabık oluşmamasıydı.
Var olan hizmetlerin devamı, yeni hizmetlerin Üsküdarlılar ile buluşması temennimizdi.
Ancak son zamanlarda Sinem Hanım’ın attığı bazı adımlar dikkatimi çekiyor.
Özellikle yüzme havuzu meselesi…
Neydi bu karar?
Geçmişte Üsküdar Belediyesi’ne ait yüzme havuzları kadın – erkek ayrı olarak kullanılıyordu.
Yeni yönetim ise bu ayrımı kaldırarak karma kullanımın hayata geçirileceğini duyurmuş.
Şimdi…
Sinem Hanım, öncelikle şunu bilmenizi isterim. Karma yüzme havuzu kullanımına asla karşı değilim.
Haddime de değil.
Ancak bu çok hassas bir mesele.
Toplumumuzda bu konuda hassasiyet taşıyan hiç de azımsanmayacak kadar insan yaşıyor.
Siz bu hassasiyetleri görmezden gelerek ben dedim ve böyle olacak diyemezsiniz!
Hassasiyeti olan insanları hiçe sayamazsınız!
Eğer karma havuz kullanıma açmak istiyorsanız açın.
Ancak bunu mevcut havuzların kullanım şeklini değiştirerek değil yeni tesisleri hizmete alarak yapın.
Kimse de mağduriyet yaşamasın.
Kimsenin de özgürlükleri elinden alınmasın.
Bu zamana kadar Üsküdar’da tartışmalara konu olan birçok kararınızı yönetim anlayışıdır diyerek yorumladım.
Makul bir zemine oturtabildim.
Ancak bu kararınız hak gaspıdır. Devri sabık tutumdur.
Bir Üsküdarlı olarak, bir insan olarak sizden bu kararınızı tekrar gözden geçirmenizi rica ediyorum.
Karar sizin, takdir ise 4 yıl sonra Üsküdarlıların olacaktır…