Geçtiğimiz salı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Hanım ve RTÜK Başkanı Ebubekir Bey’in öncülük ettiği “Medyada Şiddet” konulu bir toplantıya katıldım.
Geleneksel medyadan da yeni medyadan da çok sayıda ve her görüşten meslektaşımız davete icabet etmişti. Etmeleri de gayet doğru çünkü toplantının konusu, son günlerde hepimizin en önemli gündem maddelerinden biri olan “Şiddet”
Evet toplantıda bakan vardı, RTÜK Başkanı vardı, koca koca medya şirketlerinin yöneticileri, genel yayın yönetmenleri, her gün yüz binlere hitap eden yayıncılar vardı ama konu hassas olunca herkes bir anne, baba, ağabey, kardeş olduğunu da hatırlayarak oradaydı.
Ebubekir Bey de RTÜK Başkanı şapkasından ziyade baba şapkasıyla oldukça samimi ve filtresiz bir konuşma yaptı.
Ebubekir Bey’in konuşması herkes tarafından beğenilmiş olacak ki çoğu konuşmacı, RTÜK Başkanı’na atıfta bulunarak başladı sözlerine.
Peki Ebubekir Bey ne dedi?
Baştan söyleyeyim, benim Ebubekir Bey’in sözlerinden anladığım, artık gündüz kuşağı programlarına ve dizilerdeki şiddet sahnelerine pek de müsamaha gösterilmeyecek.
Bu zamana kadar uygulanan uyarı ve yaptırımların artık caydırıcılığının kalmadığını, bundan sonraki süreçte konuyu daha farklı bir şekilde ele alacaklarını belirtti Ebubekir Bey.
Genelde bu tür konularda, kapalı kapılar ardında kararlar alınır sektör paydaşlarıyla paylaşılırdı. Ama bu kez öyle olmadı; Mahinur Hanım da Ebubekir Bey de en başından bu yana sektör paydaşlarıyla güçlü bir iletişim süreci yürüttüler. Bu toplantı da yine iletişim süreci açısından oldukça verimliydi. Gazeteciler de yeri geldiğinde eleştirilerini ve beklentilerini dile getirdi, bakanlık ve RTÜK tarafı da…
Karar aşamalarının şeffaflığı ve iletişimi, kararların toplumsal kabulü açısından önemlidir. Bakanlık ve RTÜK’ün bu konuda başarılı bir sınav verdiğini düşünüyorum.
Toplantı sonrasında da hoş bir tesadüf yaşandı.
Ben toplantıdan yarım saat kadar erken çıktım, zira uçağa yetişmem gerekiyordu.
Meğer Mahinur Hanım da aynı uçakla Ankara’ya dönüyormuş.
Yanında bir hanımefendi (danışmanı olabilir) oturuyordu. Ne bir koruma ne başka şey…
Mahinur Hanım sanırım Hollanda’da Aile bakanlığı yapıyor olsaydı bizim sosyal medyada Bakan Hanım’a övgüler diziliyor olurdu.
Ne diyeyim… Coğrafya kaderdir…
Hacıosmanoğlu ve Düşündürdükleri
Geçtiğimiz gün Ekol TV’de Candaş Tolga Işık, TFF Başkanı Hacıosmanoğlu ile harika bir programa imza attı.
Candaş Tolga her zaman net ve dobra sorular soruyor ve fikrini de savunmaktan asla geri durmuyor ancak bu kez karşısında da net sorulara net cevaplar veren, en az Candaş Tolga kadar dobra bir konuk vardı.
Soru soran dobra, cevaplayan dobra olunca da program su gibi aktı.
Ama program bittiğinde düşünmemiz, tartışmamız gereken çok ciddi başlıklar spor camiasının, spor medyasının kucağında kaldı.
5 maddede özetleyim.
1. Hacıosmanoğlu bazı iddialar ortaya attı. Mesela EURO24 sürecinde misafir ağırlama masrafları konusu… Sn Başkan bagajı olmayan bir isim. O yüzden de söylemesi gerekenleri dolandırmadan söyler. Bu konuda da kendisinden aynı hassasiyeti bekliyoruz. Yurt dışında fazladan kalanlar kimler, hangi otellerde kalınmış, gecelik maliyeti ne olmuş bunları da bilelim. Lütfen açıklayın…
2. Sn Başkan’ın belki de söylediği en kritik konu ise mali genel kurul tablosuna yönelikti.
Kritik de değil, eğer iddialar doğru ise düpedüz skandal.
Bu ülkenin savcıları, mali denetçileri bu açıklamayı ihbar kabul edip neden harekete geçmiyor? Eğer harekete geçmişlerse toplumun tamamını ilgilendiren bu konuda neden kamuoyu bilgilendirilmiyor?
3. Milli Takım'ın başarısı ödül endeksli midir? Ay yıldızlı formayı giyiyor olmaları, milyonların duasını ve desteğini arkalarına alıyor olmaları bu futbolcuların en büyük motivasyonudur. Kapitalizmin iliklerine kadar işlediği futbol sektöründe belki de kapitalin dışında kalabilen tek yer milli takımlar. Bu olguya bari zarar vermeyelim.
4. İbrahim Bey’in akçeli işler konusundaki çok ciddi iddialarına medyanın bir kısmı neden sağır kaldı? Dünyanın her yerinde manşetten verilecek, özel dosyalar hazırlanacak haber değeri yüksek bu açıklamalar nasıl yansımaz anlamakta zorlandım doğrusu.
5- Villa vereceğim ifadesine birkaç atıfta bulunmak isterim. Bunu başkanın cebinden vereceğinden hiç şüphem yok ama bunun yolu açılırsa yarın herkes cebinden vermez futbolcularda da bir beklenti ortaya çıkar. İyi ölçmek biçmek gerekir. Ben bu noktada sanırım ayrı düşünüyorum Sn. Başkanla.
Düşünce Dünyamız Çoraklaşıyor
Yazımın bu kısmı ülkede kültür, sanat ve edebiyatın yaşaması için elini taşın altına koyanlara, koyması gerekenlere…
Farkında mısınız bilmem, Türkiye’de zanaatkarların ve sanatçıların çok büyük bir kısmı karın tokluğuna iş yapıyorlar. Konuştuğum, görüştüğüm zanaat, sanat ve edebiyat dünyasının insanlarının neredeyse tamamı ekonomik sıkıntılarla uğraşıyor.
Hal böyle olunca siz bu insanlardan nasıl üretim bekleyebilirsiniz?
Kendi sıkıntılarında boğulan birisi toplumun sıkıntılarına kafa yorabilir mi?
Bu insanlar düşünce işçisi.
Düşünce ise berrak zihnin ürünüdür. Zihni berrak olmayan insanlardan toplumun düşün dünyasına gerekli kazanımlar sağlamasını bekleyebilir misiniz?
Mesela Hat sanatı…
Yahu Sn Cumhurbaşkanı hat sanatına eğilmese, değer vermese inanın bugün hat sanatının esamesi okunmazdı.
Geçenlerde Mehmet Çebi ile yaptığım bir röportajda kendisi Rafi Portakal’a atıfta bulunarak “Rafi olmasa bugün sanatçılarımızın birçoğu mürekkep alamazdı” demişti.
Ne kadar acı, ne kadar ağır…
Elini taşın altına koyması gereken devlet kurumlarından iş dünyasına, üniversitelerden derneklere ve hatta medyaya…
Çağrımdır!
Toplumun düşünce üreten, sanat üreten, sosyolojik araştırmalar, felsefik eserler ortaya koyan kesimlerine sahip çıkalım. Bu insanları rahat ettirelim.
Sanat birikimimizin, toplumsal değerlerimizin, düşün dünyamızın sürdürülebilirliği için buna ihtiyacımız var. Ben şahsen Adem Metan olarak tüm yayın mecralarımı ve ekipmanlarımı bu insanların emrine vermeye hazırım.
Geç olmadan, ah vah demeden!
Birileri artık harekete geçsin.