Bugün İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un 88. vefat yıl dönümü.
Demek 1936 yılının o soğuk Aralık ayından günümüze bir asra yakın bir süre geçmiş! O gün doğan bebekler 89’una basıyor. Zaman hızla akıp gidiyor ve olayların üzerini kaplayan kalın buğu tabakası kaybolunca yaşanmış acılar da buharlaşıyor.
Halbuki dostlar, İstiklal Marşı’nı 1921 Meclisi'nde bile kabul etmek istemeyen, Milli Marşımız olmaması için cansiperane mücadele eden anlı şanlı vekillerimiz vardı.
Sözlerini Mehmet Akif’in yazdığı İstiklal Marşı’na karşı çıkanlardan biri, ismi Ankara’da bir caddeye verilmiş olan Tunalı Hilmi ise diğeri Türkoloji sahasında eserler verecek olan Besim Atalay’dır. Hatta Atalay hatıralarında TBMM kürsüsünden Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’na fazla dinî olduğu için savaş açmıştı. Üstelik kendisini dinleyenler arasında Burdur Mebusu Akif Bey de vardı.
Oturuma ara verilmiş, bahçeye çıkmışlardı. Besim Bey, Akif’in kendisine doğru geldiğini görünce ‘Acaba bana kırıldı mı?’ diye kaygıyla beklemiş. Akif gelmiş ve Besim Bey’in elini sıkarak tebrik etmiş, ‘Siz benim hakiki dostummuşsunuz, ben Meclis'teyim diye lafı evirip çevirmediğiniz için size teşekkür ederim diyerek ona tokat gibi bir insanlık dersi vermişti.
Gerek gerek kabul edildiği 1921 Mart'ında, gerekse 103 yıl sonra İstiklal Marşı’nı hazmedemeyen, unutturmak ve değiştirmek isteyenler çıktı ama milletin sağduyusu bu sakim teşebbüslere fırsat vermedi. Bu marş kadar birleştirici bir mutabakat noktası bulmak kolay değil.
Ancak şunu iyi bilin ki,
1) İstiklal Marşı Gazi Meclisten Hasan Basri (Çantay) ve Hamdullah Subhi (Tanrıöver) gibi birkaç vekilin gayretiyle geçirilebilmişti,
2) 1923’ten sonra kabul edilmesi mümkün değildi.
Siz bu maddeleri hazmededurun, ben Mehmed Akif’in cenazesine katılanların polis tarafından nasıl fişlendiklerine dair resmi belgeye paylaşayım izninizle.
İstanbul Valiliği'nden İçişleri Bakanlığı'na gönderilen 5 Ocak 1937 tarihli resmi yazıda Akif’in cenazesine katılanlar şöyle anlatılıyordu (imlasına dokunmadan yayınlıyorum):
“Mısır apartmanından otomobil ile Beyazıt Camisi'ne getirilen Şair Mehmet Akif’in cenazesi, namazı kılındıktan sonra el üstünde Edirnekapı Mezarlığı'na götürülmüş ve orada Şehitlik karşısındaki kabrine defnolunmuştur. Cenaze merasimine Saylavlardan Şemseddin, Fadıl Ahmed, Yahya Kemal, Profesör Muhiddin, ölü general Deli Fuad oğlu Esad Fuad, muhalif rmesadan (‘rüesa’ olmalı, ‘başlar’ manasında) ve tarassud edilenlerden Çolak Selâhaddin, tüccardan Emin Vasfı, Kuleli Askerî Lisesi Edebiyat Muallimi Tahirülmevlevi, Şehremininde oturan Suudulmevlevi, Fuad Şemsi, gazeteci Feridun (Kandemir) ve daha bir çok kimselerle Üniversite ve Askerî Tıbbiye talebeleri iştirâk etmiştir. Mezarlıkta alçı ile yüzünün kalıbı alınmış ve bazı kimseler şiirleri ve bestelediği İstiklâl marşı münasebeti(y)le kendisinden sitayişle bahsetmişlerdir. Bilgi olarak arz ederim.”
Bu ilginç belgeden öğrendiklerimizi şöyle sıralayalım:
1) O kadar önemli ki Akif’in cenaze törenine katılanları valilik, İçişleri Bakanlığı’na bildirmiş,
2) Törene milletvekillerinden sadece soyadı Günaltay olan Şemseddin, şair Yahya Kemal ve Fazıl Ahmet Aykaç katılmış. Tüccar, paşazade derken Akif’in dostlarından Fuad Şemsi Bey, Tahirülmevlevi ve Suudulmevlevi haricinde birkaç kişi ve öğrenciler fişlenmiş.
3) Defnedilmeden önce Milli Şairimizin yüzünün kalıbı alçıya alınmış.
4) Törene katılanlar Akif’ten överek bahsetmişler. (“İrtica 906” adlı dosyada yurt dışında peşine adam taktıklarını öğrendiğimiz Mehmed Akif’i övmek neredeyse suçtu.)
Şimdi düşünün, bunları valiliğe neden yazmak ihtiyacı duymuş olabilir bay muhbir? Çünkü Akif’in cenazesine kimsenin katılması istenmemişti. Bu yüzden resim zevat ve edebiyatçılar, hatta en yakın dostları dahi uzak durmuştu.
Hadi Devlet Başkanı katılmadı, Başbakan katılsaydı, o da mümkün olmadı diyelim, Milli Eğitim Bakanı neden katılmadı?
Cevap açık: Akif bu topraklarda ölmeden önce öldürülmüştü.
Nitekim 1925-26 yıllarında Eminönü Halkevi’nde yapılan bir Çanakkale gecesinde sahneye çıkan CHP’li hatip şöyle konuşmuştu:
-MAALESEF ÇANAKKALE ZAFERİ HAKKINDA EN GÜZEL ŞİİR BİZDEN OLMAYAN BİRİ TARAFINDAN YAZILMIŞTIR.
Akif o ‘bizden olmayan biri’ydi işte vefat ettiğinde.
Biz de ağzımızı doldurup sormalı değil miyiz:
Akif sizden değilse siz kimdensiniz?