Fatih’e Hristiyan olmasını teklif eden bir Papa vardı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan siyasi ve ekonomik icraatı kadar kültürel ve tarihî hamleleriyle de seleflerinden ayrılan bir devlet adamı. Geçtiğimiz günlerde vefat eden Katoliklerin 266. Papası Fransiscus’un Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine Fatih Sultan Mehmed’in Bosna Fransisken dinlerini serbestçe yaşayabileceklerini öngören ahidnamesini takdim edip, metnini okumuştu. O Fatih ki Papaların korkulu rüyasıydı.

Nitekim Fatih ile başa çıkılamayacağını anlayan Papa II. Pius, fetihten 8 yıl sonra ona Hristiyan olmasını teklif eden bir mektup yazmış ama göndermeye bir türlü cesaret edememişti. Mektubun orijinali Vatikan arşivlerinde mevcut olup hatta 1469 yılında Epistola ad Mahometem (Mehmed’e Mektup) adıyla da basılmıştır.

“Şaşırmış mı bu Papa?” demeyin hemen. Gerçekten de şaşırtıcı olan, Papa’nın bu mektubunda Peygamber Efendimizin (sav) müjdesine nail olan bu genç hükümdara ‘Hristiyan kralların kesinlikle en büyüğü’ ve ‘Roma İmparatorunun varisi olmaya en layık’ hükümdar olduğu iltifatında bulunmuş olmasıdır. Hızını alamayıp onu “Yeni Konstantin” olarak gördüğünü bile söyleyecektir.

Mektubun devamı daha ilginç. Papa'ya göre eğer vaftiz olmayı kabul edecek olursa Fatih’in ‘dünyanın krallığı’ tacını giymesi işten bile değildir.

Sözün özü, Papa Pius, Sultan Fatih’e demektedir ki, Hristiyan olup başımıza geç, senin kılıcınla dünyayı fethedelim! Kendi sözleriyle aktarırsak:

“Bununla birlikte, sizi zamanınızın en büyük, en güçlü ve en meşhur insanı yapabilecek olan küçük ve önemsiz bir şeydir. Bunun ne olduğunu soracaksınız. Bulmak güç değildir. Uzun boylu araştırmanıza gerek yok. Vaftiz edilebileceğiniz bir avuç su [aquae pauxillum], dünyanın her yerinde bulunur.”

Papa’ya göre her şey bu kadar kolaydır! Birkaç damla suyla vaftiz oldu mu dünya onlarındır!

Ardından Hristiyan ayinlerine dönüp İncil’e inanmasını tavsiye eder Fatih’e. “Bunu yaparsanız”, der, “dünyada sizi ihtişam ve ululukta geçecek, güç bakımından denginiz bir hükümdar olmayacaktır.”

Şöyle devam eder:

“Söz veriyoruz: Sizi Greklerin ve Doğu’nun imparatoru olarak adlandıracağız. Şimdi cebren istila ettiğiniz topraklara o zaman hakkınızla sahip olacaksınız ve sizi hâkimleri yapacaklardır. İslam şeriatını takip ederek muvaffak olmanız mümkün değildir. Sadece Hristiyan olun yeter, evrensel mutabakatla zamanınızın en büyük insanı olacaksınız.”

Mektubun görünürdeki muhatabı Fatih Sultan Mehmed olsa bile, Papa’nın hedef tahtasında, bir türlü Osmanlıya karşı bir Haçlı seferine razı edemediği Katolik krallar ve kontlar vardır. Onlara gözdağı vermektedir aslında. Bana itaat etmezseniz gider, elin Müslüman'ından yardım alırım, size de ihtiyacım kalmaz demek ister.

Lakin o yılların İtalya’sında Papa’nın sözünü dinlemeyen prenslikler az değildir. Hatta bu mektuptan birkaç yıl önce Papa’nın hasımlarından Rimini Lordu Sigismondo Pandolfo Malatesta, Fatih’i ordusuyla beraber İtalya’ya davet etmek istemiş ve bir asker olarak onun ordusunda görev almaktan şeref duyacağını bildirmişti.

İşin esası şu ki, Papa İstanbul’un Türkler tarafından fethini müteakip ağır bir şok yaşayan Katolik camiaya söz dinletemez olmuş, otoritesini yeniden tesis edebilmek için de onlara ölümü gösterip sıtmaya razı etmenin bir yolu olarak Fatih kozunu oynamaya karar vermiştir. Eğer Türk padişahı Hristiyan olacak olursa Avrupa onun olacak, Fatih de Avrupa’nın “Yeni Konstantin”i sıfatıyla vaftiz edilecekti. Bu da Hz. İsa adına yönetimde bulunanların alınlarında silinmez bir leke bırakacaktı.

İşin ilginç yanı, Papa ordunun başında bizzat Osmanlı'ya karşı sefere bile çıkacaktı (18 Haziran 1464). Ne var ki, anlaştığı kralların kendisini donanmayla karşılayacaklarını söyledikleri Ancona limanına ulaştığında üç beş ticaret gemisinden başka bir şey göremedi. Kan beynine sıçramıştı ki, şehirdekilerden, bir salgın hastalık sonucunda limanda toplanan ordunun telef olduğunu öğrendi (14 Ağustos 1464). Ardından hastalanıp ölür.

Fransız tarihçi Fernand Braudel’in deyişiyle söylersek, Papa’nın mektubunun arka planında şimşek hızıyla ilerleyen Osmanlı fetihlerinin Hıristiyan ahalinin aleyhine değil, lehine sonuçlar doğurmuş olmasının payı vardır. Ortodoks-Katolik ihtilafı yüzünden yüzyıllarca birbirini yiyen Hristiyan dünyası, yeryüzündeki en büyük Hristiyan nüfusu barındıran bu İslam devletinin dindaşlarına tanıdığı hakları ve ibadet serbestisini gördükçe Osmanlı idaresinin bu hoşgörüsüne bir mana veremiyor ve Fatih’in gizlice Hristiyan olup olmadığından şüpheleniyordu.

Özetle Papa bu mektubuyla “Yoksa gizlice Hristiyan oldu da haberimiz mi yok” fikrinin cazibesine kapılmış, Konstantinopolis’in yeni sahibine umutsuzca yoklama çekiyordu.

Fatih’in perişan edeceği birkaç Papa sırasını bekliyordu.

Başa dön