Meğer Şakir Paşa Ailesi adlı tv dizisini yapanlar varisi bulunan Cevat Şakir Kabaağaçlı (nam-ı diger Halikarnas Balıkçısı) ailesinden izin almadan çekmiş diziyi. Aile de hukukî işlem başlatmış ki haklılar.
Ne yalan söyleyeyim, diziyi seyretmedim, hangi kanalda yayınlanıyor, kaç hafta oldu başlayalı, kimler oynuyor, bunları dahi bilmiyorum. Sebebi basit: Çünkü aynı aileden gelen Şirin Devrim'in Şakir Paşa Ailesi adlı kitabını okumuş ve hakkında birkaç yazı kaleme almıştım. Benim için ilginç bir tarafı yok dizinin.
Babasını 1914 Haziranında silahla vurarak öldüren, hapse girip çıktıktan sonra kimliğini "Halikarnas Balıkçısı" şeklinde gizlemeye çalışan ve bu utanç verici suçu unutturmak için mahkemede inkâr dahil her yolu deneyen yazar Cevat Şakir’in babası Mehmet Şakir Paşa, Sultan 2. Abdülhamid ve Balkan Harbi yıllarının dikkate değer simalarındandır. Şakir Paşa’nın ağabeyi ise Sultan Abdülhamid’in sadrazamlarından Cevat Paşa’dır.
Halikarnas Balıkçısı Mavi Sürgün adlı hatıratında cinayet olayını sanki hiç olmamış gibi atlamıştır. Öte yandan Azra Erhat’a yazdığı bir mektupta da ‘karışık konular’ diyerek bu tatsız bahsi geçiştirmiştir.
Şirin Devrim ise dayısı Cevat Şakir’in kâtil olduğuna inanıyordu. İşlediği taammüden cinayetti ona göre. Diziyi çekenlere cevap gibi yazmış şu satırları:
“Kimileri Şakir Paşa’nın genç karısı ile ilgisi olduğunu öğrenen Cevat’ın, kıskançlıktan bu işi yaptığını düşündü. Cevat hakkında 1994’te çevrilen Mavi Sürgün adlı film bu varsayıma dayanıyordu.
Başkaları Cevat’ın babasının hesabından zimmetine para geçirdiğini söyledi. Cevat, babası bunu öğrenirse o derece hiddetleneceğini düşünmüş ki, korkusundan babasını öldürmüş.
Kimileri bu işi soğukkanlı bir cinayet olarak algıladılar.
Kimileri de kaza dediler.
Cevat ise nefsimi savundum diye ısrar ediyordu.
Ama oğlu Sina, bunun Şakir Paşa’ya bir meydan okuma olduğuna inanıyordu.”
Peki aileden biri olarak nasıl bir sonuca varmış yazarımız? Cevat Şakir’in kardeşi Suat dayısına sormuş olayı, çünkü o gece çiftlikte bulunan tek aile bireyi oymuş. Suat dayısının anlattığı hikâye senaryoların en tüyler ürperticisidir:
“Cevat dayım, sözde babasını öldürmek için ve işe politik bir suikast ya da hırsızlık süsü vermek için, kendisini, Lala’yı ve hatta köpek Tom’u ilaçla uyutmuş ve Şakir Paşa’yı uykusunda vurmuş.”
Cevat Şakir ise mahkemede bu olayı üstü kapalı bir şekilde anlatmış, İstiklal Mahkemesi Reisi Kel Ali’nin (Çetinkaya) “Pederinizin katili olarak mahkûm oldunuz değil mi?” sorusuna şu cevabı vermişti:
“Evet. On beş seneye mahkûm oldum. Yedi sene mahkûm kaldıktan sonra kurtuldum. Yanlış yorumlara yer bırakmamak için takma ad taşıyorum.”
Bir yazısından dolayı yargılanması üzerine kitap neşreden Sadi Borak meseleyi şöyle özetler:
“Halikarnas Balıkçısı yaşamı boyunca konuştu; coşkulu, renkli, kendine özgü deyimlerle her konuya değindi: (…) Fakat konu ‘Afyon olayı’nın içyüzüne gelince sustu, sustu, hep sustu. Kim bilir kimin onurunu korumak için…”
Burada ima edilen noktanın karısıyla ilgili malum dedikodu olduğunu açıktır.
Sadi Borak “sustu, sustu, hep sustu” diyor gerçi ama Halikarnas Balıkçısı yakın dostu Azra Erhat’a 1957 yılında yazdığı bir mektupta ilk ve son kez olayı açıklamış. Şakir Paşa Ailesi’nden aktaralım bu satırları:
“Eh canım münakaşa pek karışık konular üzerineydi ve pek şiddetliydi. Babam çiftlikte, her zaman bir suikasttan koktuğu için, yanında müteaddit tabancalar ve silahlar bulundururdu. Evvela zengin bir adam, sonra asker. Münakaşa öyle bir raddeye vardı ki benim üzerime ateş etti. Ben rastgele oradaki bir tabancayı alarak, -amma onun eli tabancaya giderken yüzünden okudum- ona doğru nişan almadan ateş ettim. İki el ateş edildi. İlkin onunki, sonra –hemen sonra- benimki. Aynı zamanda gibi bir şey, bu münakaşa götürmez, yoksa ölen ben olurdum. Hayır o öldü! (…) Amma vicdan azabı duymadım…”
Şimdi beraberce Şirin Devrim’in bence de doğru olan hükmünü okuyalım:
“Bana öyle geliyor ki Cevat dayım, yaşamını istediği gibi sürdürebilmek için, babasının ortadan kalkmasını gerekli buldu. O gün de öfkeden gözleri dönünce ister istemez bu iş oldu.”
Karşılıklı ateş edecekler, hayatında belki silah bile kullanmamış olan oğul isabet ettirecek de Harp Okulu mezunu ve komutanlıklar yapmış biri attığını vuramayacak. Külahıma anlatsın Balıkçı. O hür yaşamak için babasından kurtulmak istedi ve vurarak kurtuldu.
60 yaşında, göğsü nişan ve madalya dolu bir Osmanlı paşasını gelinine ‘yürütme’ iftirasını bakalım bu diziyle daha ne kadar uzatacaklar?