Şakir Paşa’ya Abdülhamid’in adamı olduğu için iftira atılıyor

Uyanın kardeşlerim! Değerlerimiz medya eliyle tahrip ediliyor.

Şaban ismini artık çocuklarımıza koymuyoruz. Sebep? Elbette Hababam Sınıfı filmindeki İnek Şaban tipinden dolayı.

Eskiden büyüklerimiz ebeveynimizi “Çocukların yâlı konuşuyor” diye ikaz ederdi biz “geldik yâ” deyince. Şimdi yâ’lı konuşmayan çocuk kalmadı gibi. Sebep yine dizilerden geçen laubali replikler.

Eskiden kabadayıların dillerine pelesenk ettiği ‘lan’lı cümleler köşe yazılarına kadar tırmandı. Yeşilçam bozdu dilimizi.

Velhasıl bozulma, yozlaşma, dejenerasyon, eskilerin deyişiyle ‘terbiyesizlikler’ diz boyu. Koç başı sinema, şimdilerde dizi sektörü.

Bir dijital kanalda oynayan ve ailenin müdahalesi yüzünden artık oynayamayan Şakir Paşa Ailesi de bu zehirli dizilerden.

Neymiş? Cevat Şakir Kabağaçlı nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı’nın İtalyan karısıyla babası yasak aşk yaşamış.

İyi de bunun delili ne? Dedikodu kumkumalarınız haricinde nerede yazıyor bu yasak aşk?

Vaktiyle bu iddiayı ortaya atanlardan biri de Murat Bardakçı’ydı. Yazısı hâlâ Hürriyet gazetesinin internet sayfalarında bulunabilir. ( https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-bardakci/yakin-tarihimizden-gercek-bir-pasa-tecavuzu-olayi-40336 )

İşin özü, Halikarnas Balıkçısı takma adını alıp ismini unutturmak isteyen Cevat Şakir’in, 1914 yılında öz babası Şakir Paşa’yı Afyon’da tabancayla öldürmesiydi.

Yani o bir kâtildi. Ahir ömründe kimsenin yüzüne bakmaması lazımdı ama biraz bizim solcu taifesine yaklaştığı ve eski Anadolu efsanelerini anlatarak ülkenin girdiği İslamsızlaşma sürecine katkıda bulunduğu için baş tacı edildi edebiyat dünyasınca. Bu efsane Erden Kıral’ın Mavi Sürgün filmiyle cilalandı, Şakir Paşa Ailesi tüy dikti resmen.

Oysa Şakir Paşa, Sultan Abdülhamid’in Sadrazamı Cevad Paşa’nın kardeşi ve en güvendiği rical-i devlettendi. Göğsü nişan ve madalyadan geçilmeyen Sultan Hamid devrinin bu aydın paşasına, üstelik oğlu tarafından öldürüldüğü halde yani mağdur mevkide bulunduğu halde iğrenç iftirayı hangi hakla atabiliyor ve bütün aileyi zan altında bırakabiliyorsunuz?

Şakir Paşa ailesi harekete geçti ve diziyi durdurdu. Aslı astarı olmayan iğrenç bir iddiayı, ailenin yaşayan fertlerini ayıplı bir olayla damgalayacak şekilde yaymak suçtur en başta.

Peki bu aydın ve kibar ailesinin fertleri ne demişti Şakir Paşa’nın ölümüne dair?

Daha önceki bir yazımda yeğeni Şirin Devrim’in cinayeti şöyle gördüğünü aktarmıştım:

“Cevat dayım, sözde babasını öldürmek için ve işe politik bir suikast ya da hırsızlık süsü vermek için, kendisini, Lala’yı ve hatta köpek Tom’u ilaçla uyutmuş ve Şakir Paşa’yı uykusunda vurmuş (…) “Bana öyle geliyor ki Cevat dayım, yaşamını istediği gibi sürdürebilmek için, babasının ortadan kalkmasını gerekli buldu. O gün de öfkeden gözleri dönünce ister istemez bu iş oldu.” (https://www.ensonhaber.com/yazarlar/mustafa-armagan/halikarnas-balikcisi-babasi-sakir-pasayi-neden-oldurmustu)

Cevat Şakir’in Fahrünnisa Zeyd’in kızı olan yeğeni böyle diyor da, diğer aile fertleri nasıl değerlendiriyor diye merak ediyorsanız anlatayım.

Köpeğe bile kloroform koklatmış

Bu defa Halikarnas Balıkçısı’nın Ayşe Erner adlı kardeşinin kızı Nermidil Erner Binark’ın hatıratından aktarıyorum:

“Sonradan öğrenildiğine göre, çiftlikte Şakir Paşa, Cevat, Suat ve Lala aynı odada yatmışlar. Gece el ayak çekildikten sonra bir silah sesi duyulmuş. Kâhya ne olduğunu merak edip odaya koşmuş. Şakir Paşa’yı yatağında kanlar içinde, ölü bulmuş. Herkes kloroformla uyutulmuş.”

Kim uyutmuş olabilir? Cevabı Nermidil hanım vermekte gecikmiyor:

“Cevat önce suçu Lala’ya atmış ama sonra olay meydana çıkmış. Cevat herkesi kloroformla bayıltmış, babasını vurmuş, sonra da kloroformu kendisi koklamıştı. Daha sonra kendini temize çıkarmak içir nefs-i müdafaa dedi, ama kime karşı müdafaa? Yirmi iki yaşında bir genç tabancayla mı gezer?” (Şakir Paşa Köşkü, Remzi: 2000, s. 31.)

Şakir Paşa’yı dayısına karşı savunan Nermidil hanım dedesini şöyle anlatır:

“Şakir Paşa iyi bir insandı ve çocuklarına düşkün, iyi bir babaydı. Cevat’a en iyi tahsili vermeye gayret etti... Hatta Arap Selahattin’e bile ölümcül bir hastalığa tutulmasına rağmen özenle bakan adam, kendi oğlunu mu vuracaktı?”

Darbeyi sona saklamış Nermidil hanım:

“…Bazı yazarların Cevat’a mazeret bulmaya, onu aklamaya çalışmalarını hayretle izliyorum. (…) Cevat’ın iyi bir yazar olması gerçekleri değiştirmez, onu da bağışlamaz.” (s. 32)

Mesele bu kadar net ve fazla söze gerek yok. Cevat Şakir taammüden işlemiştir bu cinayeti. Herkese kloroform koklatmış, babasını öldürdükten sonra film çevirir gibi kendisi de koklamış, silah sesini duyup içeri girmesi beklenen kâhya onu da diğerleri gibi kloroformla uyurken bulmuş.

Babasını vurmakla kalmamış Cevat Şakir, kloroform koklayıp bayılma numarasıyla adaleti de yanıltmış resmen.

Hem baba katili mı olduğu, yazdığı hikâyeden sebep yargılandığı İstiklal Mahkemesi’nde kendisine sorulmuştu. Mahkeme Başkanı Kel Ali (Çetinkaya) sorar:

- O vakit mahkûm oldunuz. Pederinizin katili olarak değil mi?

Şu cevabı verir:

- Kardeşlerim de suçsuzluğuma inanıyorlar.

Mahkeme başkanı Cevat Şakir’e katilsin diyor, o da suçsuzum, kardeşlerim de suçsuz olduğuma inanıyor diye cevap veriyor.

Yalan tabii.

İşte bir kardeşinin kızı Şirin’in dedikleri, işte diğer kardeşinin kızı Nermidil’in sözleri. İki kardeşi suçsuz olduğuna inanacak ama kızları kendisini suçlayacak, öyle mi?

Nasıl vurma olayını kurgulamışsa tarihi değiştirmek için de bir kurgu planlamış sözde “hümanist”imiz. Sen kendi babana acımayıp vuracak, sonra da tarihi çarpıtarak öldükten sonra bir kere daha öldüreceksin ama başımıza insansever kesileceksin. Sevsinler.

Ey solcu güruh! Cevat Şakir’in taammüden cinayet suçunu aklamak için zavallı babasına attığı iftirayı sahiplendiniz ya. Bu utanç size yeter.

Başa dön