Devlet Bahçeli’nin Türk siyasi tarihinde dönüm noktası olan 22 Ekim açıklamasından sonra başlayan süreç, ilk meyvesini 29 Aralık günü verdi.
Biz Ensonhaber’de 22 Ekim sürecinin ayak seslerini sizlere 18 Ekim günü hissettirdik. (İzlemek için tıklayın)
18 Ekim 2024 tarihinde ilk kez Abdullah Öcalan’ın Ankara’da ev hapsine çıkmasının mümkün olduğunu, silahların tamamen gömülmesinin tek şart olduğunu Ensonhaber videolarımızda ifade ettik.
Bu ev hapsi açılımına her zamanki beylik klişe tepkiler geldi. Maalesef İslami ve muhafazakar kesim dahil son 8 sene içinde ulusalcı ve Kemalist zihniyetten çok etkilendiği için beyinleri bu konuda putlarla doldu.
Oysa bu konuda ne Tayyip Erdoğan’ın ne de Devlet Bahçeli’nin hiçbir putu yoktu. İki devlet adamı zaten özellikle Bahçeli’nin evindeki baş başa görüşmeler sürecinde birlikte konuşa konuşa bir süreci olgunlaştırmışlardı.
O baş başa görüşmelerin meyvesi 22 Ekim günü Devlet Bahçeli tarafından ilan edilerek putlar tamamen yıkıldı.
Devlet Bey, Ankara’da Mandela tarzı ev hapsi boyutunu bile aşarak olayı Umut Hakkı kavramına yani Abdullah Öcalan’ın tahliye edilmesine ve DEM grubunun başına geçip, TBMM’de konuşmasına kadar getirdi.
Türk siyasi tarihinin gördüğü en devrimci konuşmalardan biriydi 22 Ekim konuşması.
2016’dan beri bu ülkede bir Neo-İttihatçı rejim olduğunu ben hep yazıyorum ama mevcut siyasal rejim kendi Neo-İttihatçı vizyonu çerçevesinde de inanılmaz cesur ve tabusuz bir rejim. Sınır ve hudut tanımayan bir vizyon bu. Tabu ve put tanımayan bir rejim.
Bana göre mevcut rejimin tabiatını ne AK Parti camiası ne de sözüm ona muhalifler anlayabiliyor. Elektrikli araba içinde şanzıman arıyorlar. Hala parlamenter model tarzı seçim, meçim, oy, moy gibi laflar geveliyorlar. Yeni siyasal rejimi kavrayamıyorlar.
Mevcut Devlet, Abdullah Öcalan’ı Umut Hakkı çerçevesinde TBMM’ye de getirebilir, Ensonhaber’de söylediğim gibi Devlet eğer isterse Öcalan ve Demirtaş’ı Hakkari milletvekili bile yapabilecek güce sahip, hem de aynı zamanda Suriye’de tarihin gördüğü en büyük operasyonlara da imza atabilecek güce sahip. Önce bu manzaranın anlaşılması gerekiyor.
Peki şimdi herkesin sorduğu suale gelelim.
Devlet, 29 Aralık 2024’teki Abdullah Öcalan açıklamalarını nasıl karşıladı?
Öncelikle Abdullah Öcalan’ın açıklamasından bu konudan sorumlu Devlet müesseseleri son derece memnun. Gayet iyi bir başlangıç diye ifade ediliyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu açıklamadan memnun iken, Erdoğan’ı ve Bahçeli’yi savunuyor gibi gözüken kimi yorumcuların ortalığı karıştırma, 22 Ekim sürecini akamete uğratma gayretinden de Devlet yetkilileri çok rahatsız. Bunu açıkça dillendiriyorlar. 2025 senesi içinde bu konuda belli tedbirler, önlemler ve cezalandırmalar yapabileceklerini hissettiriyorlar.
CHP, İYİ Parti vs partilerin ne dediğiyle ilgilenmiyorlar ama geçen çözüm süreci deneyiminden hareketle iki konuda Türk Devleti’nin hassasiyeti var gördüğüm kadarıyla.
Birincisi DEM çevrelerine yakın kimi Türk solcularının “Silah bırakmayın, Erdoğan’a güvenmeyin” tarzı 2013-15 arası yapılan propagandaya bu sefer izin verilmeyecek.
İkincisi, iktidara yakın gibi gözüküp, Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim sürecini sinsi yöntemlerle baltalamak isteyenlere taviz verilmeyecek. Sert önlemler alınacak.
Bu konuda MHP kanadında neredeyse hiçbir sorun yok. MHP içinde küçücük çatlak ses yok. Üstüne üstlük MHP yüzde 10 oyunu da hala aslanlar gibi koruyor.
AK Parti kanadında kimi çatlak sesler var ama çeşitli Devlet kurumlarının koordinasyonuyla 22 Ekim sürecine düşman o çatlak seslerin de kesileceğini anlıyorum.
DEM de üzerine düşeni yapmalı ve kan akmasını isteyen kendi çevrelerindeki aşırıcıların sesini kesmeyi bilmeli. Zaten aksi olursa da bu sefer 2013-15’teki bugüne göre çok daha güçsüz olan Devlet yok.
29 Aralık 2024 açıklamasıyla beraber artık çok daha hassas bir patikaya girdik.
Herkesin aşırıcı ve rijit söylemlerden uzak durması gerekiyor.