2016 sonrası içinde yaşadığımız rejim, 2016 öncesinden keskin şekilde farklı bir olgu. Türk medya ve siyaset hayatında bu gerçek hala -8 senedir- bir türlü kavranamadığı için absürd durumlara çok rastlayabiliyoruz.
Türk siyasetçileri, gazetecileri ve akademisyenleri beden olarak bugün içinde, beyin olarak 2016 öncesinde yaşıyorlar. O yüzden de isteseler bile “muhalif” olamayan çok siyasetçi ve yazar var bu ülkede.
2016 öncesi dönem ile 2016 sonrası yaşanan, Etyen Mahçupyan’ın çok doğru tanımlamasıyla Yeni-İttihatçı rejim esasen bambaşka iki olgu. O yüzden ben anlaşılır olması için elektrikli otomobil TOGG ve şanzımanlı otomobil örneğini verdim bir önceki yazımda.
Bazen kimi siyasetçiler ile gazeteciler Türkiye’nin artık şanzımanı ve benzin deposu olmayan bir otomobil olduğunu fark ediyorlar. Bu teşhisi yapabiliyorlar. Fakat sonra yine 1950-2016 alışkanlığı ile yine TOGG otomobile şanzıman tamiri ustası tavsiye ederken buluyorlar kendilerini!
Bu çelişkili ve gelgitli tutumun bir örneği 50 senelik gazeteci Ayşenur Arslan.
Bakın, kendisi önce şunu yazdı HalkTV’deki köşesinde.
“ Dün itibariyle meslekte 50. Yılıma girdim. Bırakın gazetecilikte 50 yılı göreceğimi, bu kadar yaşayacağımı düşünmezdim. Hele 50 yılın sonunda buralara varacağımızı rüyamda görsem hayra yormazdım. Ama geldik.
Buradayız. Neresi mi “Burası”?
Değerli Türk büyüğü Rasim Ozan’ın sözleriyle:
“Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin simbiyotik kudreti, Türk tarihinde hiçbir hükümdara nasip olmamış bir dev Leviathan gücü kadardır. Günümüz Türk Devleti’nin önünde -tarihte ilk kez- ne engel ne sınır vardır. Oy, moy, seçim, meçim; sansürsüz ve tam dürüst olmak gerekirse Türk Devleti için artık bunlar TOGG otomobilindeki şanzımandır. Üzülsek de, kabul etmek istemesek de mevcut Türk siyasal rejiminin sert hakikatlerine göre elektrikli arabada şanzıman bu kavramlardır. Türk Devleti’ni alacağı herhangi bir politik karardan caydıracak artık ne hudut ne limit vardır. 1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliği ve vatanımızın menfaatleri için… 8.5 milyon yurttaşımızın tutkuyla sevdiği bu iki adamın İmralı ve Edirne’den Ankara’ya iki ayrı eve nakli artık şarttır”
İtiraf edeyim, bugünün analizine büyük ölçüde katılıyorum. Ama ben yazacak olsam “sonunda Silivri var” diye cümlelerimi daha dikkatli seçerdim.
Rasim Ozan kadar net yazamazdım”
Benden uzun alıntı yaptığı şu paragrafın ardından Ayşenur Arslan, benim teşhislerime katıldığını ama - 2016 öncesi ezberlerinde takılı kaldığı için- benim tarif ettiğim mevcut Neo-İttihatçı kuvvetler birliği rejimini benimsediğimi ifade ediyor. Ki bu söylediği baştan sona YALAN.
Ben tüm yazarlık hayatım boyunca İttihatçı zihniyetten nefret ettim, Neo-İttihatçı bir kuvvetler birliği rejimini de asla benimsemiyorum ve savunmuyorum. Fakat bir hastalık teşhis edilmeden önerilen tedavi reçetesi çöptür.
Bu mevcut rejim gerçeğini bir yere koyarsak da ben Erdoğan ve Bahçeli’nin 22 Ekim süreciyle başlattığı Abdullah Öcalan açılımını da sonuna kadar destekliyorum. Orada tavrım net. Hatta o açılıma Selahattin Demirtaş’ın da eklenmesini savunuyorum Ayşenur Arslan’ın alıntısında da olduğu gibi. Siyaset alanının genişlemesi ve Türk-Kürt barışı adına tek umut şu an 22 Ekim sürecidir bu ülkede. Nitekim bizzat biliyorum ki Selahattin Demirtaş da bu süreci destekliyor.
Bu sürece bir Ali Bayramoğlu gibi temkinli ve serin bakmayı hadi anlarım ama bu sürece karşı olmak tam anlamıyla siyasetsizlik müdafaasıdır, totaliterizm savunuculuğudur.
Ben de Ayşenur Arslan’ın bu yazısına şöyle karşılık vermiştim :
“ Sevgili Ayşenur Arslan,
Çok zekice, çok gerçekçi ve etkileyici bir yazı kaleme almışsınız. Bana da çok sert tenkitleri olan bir yazı.
Siz 2017-2023 arası böyle realist değildiniz, siz de kendinizi ve okurlarınızı -bilmeden de olsa-kandırıyordunuz. Bilmeden de olsa Tayyip Erdoğan’a ve yeni rejime hizmet ediyordunuz tüm “muhalefet” gibi.
Fakat sanırım artık 2024 gerçeklerini görmüşsünüz. Türkiye’nin şanzımanlı otomobil devrini bırakarak bir TOGG dönemine girdiğini Ayşenur Arslan net olarak anlamış, bunu gördüm bu yazıda.
Ben mevcut Türk siyasal rejimi realitesini çırılçıplak ve sansürsüz şekilde halka gösteren bir yazarım.
Öte yandan bu realiteyi asla olağanlaştırmıyorum, asla idealize etmiyorum. Deklanşöre basıyor ve objektif fotoğrafı çekiyorum. Ayşenur Arslan orada yanılıyor ve bana haksızlık ediyor.
Fakat geçmişte de ben Ayşenur Hanım’a haksızlıklar yaptığım için kendisine asla kızmıyorum. Ben kendisinden nefret etmiyorum, bilakis onun ruhundaki anti-ulusalcı sol tarafa sempati duyuyorum ama kendisi benden nefret ediyorsa da saygı duyarım. 22 Ekim sonrası dönemde Medyascope yayınlarını çok iyi niyetli gördüğüm Ruşen Çakır da bana karşı benzer nefret duyguları içinde. Keşke Ruşen Çakır da Türkiye’yi hala bir rekabetçi otoriter rejim gibi gösteren yayın çizgisinden vazgeçip, şanzımanlı otomobil devrinin bitip TOGG döneminin başladığını görse de yine benden nefret etmeye devam etse…
Militarist vesayet rejimini mağlup etme heyecanıyla 20’li, 30’lu yaşlarımda o eski rejimin yanında diye gördüğüm herkesi hiç düşünmeden buldozer gibi ezdiğim günlerde kimleri kırmışsam hepsinden özür dilerim ama TMT olayında kendisinin başına çorap örülme ihtimali varken Ayşenur Arslan lehine yaptıklarımı bir gün ayrıca uzun uzun yazarım.
Dediğim gibi ben gerçekliği anlatıyor, gösteriyorum; onu idealize etmiyorum Rasyonellik realiteye göre hareket etmeyi gerektirir. Diğeri aptallık olur.
2016 sonrası TOGG rejimini hala şanzımanlı otomobil zanneden elit siyasetin aptallığının ya da bilerek işbirlikçiliği yapmasının faturasını halk ödüyor. Yazık oluyor.
Özgür Özel’in normalleşmeyi desteklemesi rejimi meşrulaştırmak değil bilakis onun keskinliklerini törpülemek, marazını hafifletmeye gayret etmektir ki bundan herkes kazanır. Aslında Özgür Özel şahsen CHP içinde tek isabetli muhalefet stratejisiyle davranan siyasetçi şu anda. Ayşenur Hanım’ın da bunu görmesini isterim.
Ben Özgür Özel’i de aslında yapayalnız bir adam olarak görüyorum. CHP tabanı da Özel’i anlamıyor. CHP içi siyaset zaten berbat bir arı kovanı.
İçinde yaşadığımız rejimde “Lula’nın Brezilya’da kazandığı gibi Ekrem Başkan da 50.6 ile kazanır, herşey değişir” kafasının tam bir kandırmaca ve oyalama olduğunu biliyor Özgür Özel. Bunu Özel’in yakınlarıyla konuştuğum için biliyorum. Mansur Yavaş ise zaten Devletin ve Rejimin B planı bir aktördür.
Türkiye’nin, Brezilya benzeri bir rekabetçi otoriter rejim olmadığını görüyor ve o yüzden Erdoğan ile normalleşme yoluyla bir tip parlementerizm ve olası CHP-AK Parti büyük koalisyonu arayışına giriyor Özgür Özel ama çok çok yalnız. Kimse Özgür Bey’i anlamıyor bence. CHP’li siyasetçi ve gazeteci takımının %99’u eblehlikleri sebebiyle tamamen rejime hizmet ediyorlar.
Fakat anladığım kadarıyla Ayşenur Arslan artık mevcut Devlet hakikatlerini görerek gerçekçi bir mücadele stratejisi bağlamında davranacak. Bu yazısından ben onu anladım”
Fakat sonrasında gördüm ki benim anladığım yanlış çıktı ve 2024 ayarlarına göre kendini güncellediğini sandığım Ayşenur Arslan yeniden 2016 öncesinin şanzıman ayarlarına dönerek bilmeden de olsa Tayyip Erdoğan’a hizmetkarlığa geri dönmüş. Şöyle yazıyor…
“ Saray’ın gözdelerinden Rasim Ozan, Erdoğan ile Bahçeli ikilisinin gücünü anlatırken düşüncelerini fazlasıyla açık dile getirmiş. Cumhur liderlerinin ortak “kudretinin” Fatih’ten bugüne kadar kimseye nasip olmadığını iddia etmişti.
“Günümüz Türk Devleti’nin önünde -tarihte ilk kez- ne engel ne sınır vardır. Oy, moy, seçim, meçim; sansürsüz ve tam dürüst olmak gerekirse Türk Devleti için artık bunlar TOGG otomobilindeki şanzımandır”
Ayşenur Arslan yazısının devamında bu tespiti yapmamı şiddetle kınıyor. Yahu bir insanın tespit yapması nasıl kınanır? Bu tespit isabetsiz mi değil mi?
Maalesef ve üzülerek ifade ediyorum ki bu tespitler içinde olduğumuz yeni rejim bağlamında gerçek.
Bu gerçekleri kabulleneceğiz diye bir olay yok. Bu gerçeklikle baş etmek ve ardından bu teşhislerden hareketle tedavi yöntemlerini konuşmalıyız.
Hem 2018’de hem 2023’de halka umut satarak kandırmak mı muhalif yazarlık? Bu halkın yarısına yakını bu ülkenin “muhalif medya”sı tarafından resmen aldatıldı. İnsanların umutları kasten istismar edildi. Çünkü onlar hakiki muhalif değildi. Hepsi rejimin payandasıydı.
Ben bu muhalif görünümlü rejim yardakçılarını Ensonhaber videolarımda ve yazılarımda deşifre etmeye gayret ediyorum.
Ayşenur Arslan’ın onlardan biri olmadığını düşünmüştüm ama görüyorum ki kendisi “sahte muhalif” olmasa bile beyni 2016 öncesi ve sonrasıyla gel-gitli olduğu için Tayyip Erdoğan’a istemeden hizmetkârlık yapan kategoride şu an Ayşenur Arslan.
Mevcut Türk siyasal rejimini yanlış teşhis eden herkes gibi…