Bugünkü Türkiye’de hem Abdullah Öcalan’ın Mandela tarzı ev hapsine çıkması hatta TBMM’ye gelmesi ve umut hakkı ile tahliye edilmesi konuşuluyor çünkü mevcut hegemonik rejim, bunu yapabilecek kadar özgüvenli ve kudretli.
Hem de bir yandan Dersim Belediyesi’ne kayyum atanıyor. X hesabındaki Dersim Belediyesi ismi, o coğrafyaya 1938’de Atatürk tarafından yapılan askeri operasyonun ismi ile yani Tunceli ile değiştiriliyor. Çünkü rejim bunu da küt diye yapabilecek kadar güce sahip.
Muhafazakar-İslamcı dünya görüşünden geldiği söylenen yeni kayyum Dersim ismini ortadan kaldırarak “Tunceli Belediyesi” ismini yeniden tabelaya yazdırıp, resmi siteye Atatürk silüeti ve Türk bayrağı da özellikle ekliyor. Atatürkçülerin ve ulusalcıların hararetle desteklediği, alkışladığı bu hareketi yapan da İslamcı ve muhafazakar bir kayyum. Tam da bugünkü siyasal rejimi özetleyen bir olay.
“Kayyumlara karşıyız” gibi simgesel ama işlevsiz bir itirazı ancak yapabilen “Türk muhalefeti”nin çoğunluğu ise Dersim yerine Tunceli isminin konmasından çok memnun.
Sosyal medya “muhalifleri”nin büyük çoğunluğu, yeni kayyumun Dersim ismini yeniden imha etmesini alkışlıyor.
Ali Bayramoğlu’nun dediği gibi bugün “simgesel itiraz” dışında muhalifler için bu rejimin hegemonik gücü karşısında yapılabilecek fazla bir şey kalmadı ama o “simgesel itiraz” tavrını bile ideolojik takıntıları yüzünden yapamayan çok “sahte muhalif” var. Dersim kayyumu olayı da bunu gösteriyor.
İşte tam da bu noktadan hareketle bugünkü Türk siyasal rejiminin üzerine oturduğu zemine geliyoruz.
Ben bu zemini objektif biçimde resmederken, olanları tespit ve tahlil ederken, okurlardan ve izleyicilerden “Ne yapalım yani? Kabullenelim mi her şeyi? Ne öneriyorsun?” gibi tepkiler alıyorum. Bu soruları çok haklı buluyorum.
Şüphesiz ben de bu durumu kabullenmiyorum, asla olağanlaştırmıyorum, asla normalleştirmiyorum. Fakat bir hastalık teşhis edilmeden tedavi edilmesi imkansızdır.
Önce mevcut Türk siyasal rejimini efradını cami ağyarını mani şekilde teşhis masasına yatırmak mecburiyetindeyiz.
Dürüst ve sansürsüz yazmak zorundayız. Teşhis bittikten sonra bir tedavi süreci başlayabilir. İşte o yüzden TOGG otomobilde şanzıman benzetmesini yapıyorum.
Teşhis sonrası tedavi önerisi bağlamında da kısa yoldan söylemek gerekirse ben Özgür Özel’in Tayyip Erdoğan ile normalleşmeye dayalı parlamentarizme geçiş önerisini olabilecek optimum isabette muhalefet stratejisi olarak görüyorum.
Özgür Özel’in bu sahici demokratik muhalefet gayreti bir tercih de değil, bir çıkış yolu mecburiyeti.
Fakat kendi partisi CHP’nin bile Özgür Bey’i anlamadığı kanaatindeyim. Özgür Özel yapayalnız. Çünkü CHP medyası hala Türkiye’yi şanzımanlı otomobil döneminde zannediyor. CHP “aydınları” Türk siyasal rejimini olduğundan demokratik göstermek ve bir Başkanlık seçimiyle herşeyin değişeceği yalanını yaymak suretiyle Tayyip Erdoğan’a hizmet yarışına girmiş durumdalar. Oysa Türkiye, rekabetçi otoriter bir başkanlık rejimi değil. 14 Mayıs 2023 yanılsama sürecinde de aynısını yaptı bu CHP medyası. 2028 için de aynı illüzyon piyesini oynuyorlar.
Mevcut hegemonik rejimin zihniyet olarak yüzde 52’ye değil yüzde 85’lik bir sosyal temele oturduğunu görüyoruz.
Bugünkü Türk Devleti’ni ve mevcut Türk siyasal rejimini oluşturan dört ideolojik sütun var.
Türk milliyetçiliği, Muhafazakarlık, Atatürkçülük, İslamcılık.
Bu dört siyasal ideoloji, günümüz Türk Devlet yapılanması içinde rakip değil tam müttefik.
Bu dört politik ideoloji, Devlet içinde betonlaşmış bir amalgam halini alarak hep birlikte, 2016 sonrası bir Neo-İttihatçı rejim tesis etmiş durumda.
Şu an hepimiz bu Neo-İttihatçı rejimin içinde yaşıyoruz ama mesela ne bu konularda 2008 Türkiye’si tarzı demode konuşmalar yapmayı seven Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ne de Tekin’e ateş eden Atatürkçülerin 2024 itibariyle nasıl bir rejim içinde yaşadıklarının şuurunda olduklarını sanmıyorum.
Yusuf Tekin olayındaki feyk Atatürkçü-İslamcı kavgalarına aldanmayın sevgili okurlarım. Onların hepsi aynı koalisyonun, aynı amalgamın parçası, olsa olsa rejim içi bir numaradan atışma, çekişme.
Bu yazdığım hakikatin şuurunda olmayan bir insanın, Tayyip Erdoğan’ın muhalifi olma şansı da -istese bile- yok bugünkü Türkiye’de.
Yani artık bu ülkede herkesin ezberlemesi gerektiğini düşündüğüm teşbih örneği ile söylersek Türk Devleti, 15 Temmuz 2016’dan itibaren adım adım daha da pekişerek tam bir elektrikli otomobil olan TOGG’a dönüştü.
Bir elektrikli otomobil modeli olan TOGG’u örnek verirken de TOGG’un şanzımanlı otomobil modelinden daha üstün olduğunu asla ve asla söylemiyorum. Sadece Türkiye’nin son 8 senedir yaşadığı siyasal transformasyonu anlatmak için nesnel bir benzetme örneği olarak “yerli ve milli otomobil” TOGG’u teşbih olarak ifade ediyorum.
Bu manada gerçekten mevcut Neo-İttihatçı yeni rejimin simgesi TOGG’dur.
2016 öncesi dönem ise şanzımanlı otomobil devridir. 14 Mayıs 1950’den 15 Temmuz 2016’ya kadar biz şanzımanlı otomobil rejiminde yaşadık.
Şanzıman ve benzin çerçevesinde o 66 sene boyu bir şekilde yürüyen araba bazen hızlandı, bazen durdu, 4 kere şanzımanı askerler önce bozup sonra yine kendileri tamir ettiler, debriyajlı düz vitesten otomatik vitese geçildi ama aslında 1950-2016 arası Türk siyasal rejimi hep şanzımanlı bir otomobildi.
Türk aydınları ve Türk siyasetçileri de hep bu şanzımanlı araba çerçevesinde siyasal sorunlarımızı çözme arayışında oldular.
Şanzıman ve benzin ile yaşamaya alıştılar. Şimdi ise bu aydın ve siyasetçi sınıfı yüzde 99,9 oranında çöktü. Mecburen öyle oldu.
AK Parti ile CHP’nin ve diğer partilerin bu manada bir farkı kalmadı. Hala şanzıman devrinde yaşıyormuşuz gibi konuşmalar yapan, pörsümüş ve daktilo gibi işlevini yitirmiş siyasi partiler dünyasındayız.
TOGG otomobilinde şanzıman sorunları üzerine binlerce sayfa yazılar yayınlanıyor yazılı medyada ve akademik dergilerde şu an, binlerce saat konuşmalar yapılıyor TV’lerde ve YouTube kanallarında. Maalesef tüm bu “entelektüel” çabaların hepsinin çöp olduğunu söylemek zorundayım.
Çünkü TOGG otomobilinde bir şanzıman yok. İsteseniz de TOGG otomobilinde şanzıman tamir edemezsiniz.
TOGG otomobil ile benzin istasyonuna gidip, arabaya yakıt dolduramazsınız. Benzin bu yeni rejimin yakıtı değil. Somut ifade edersek: Devleti kimin yöneteceğine dair 5 senede bir yapılan seçim olgusundan Devlet için sürpriz bir netice çıkıp çıkamayacağı konusunu da cesaretle ve dürüstçe artık konuşmak gerekiyor. 5 senede bir belediye başkanlarını belirleyen seçim olgusuyla bu diğer seçim aynı seçim midir bugünkü Devlet ve Rejim için? Bu sualler üzerine düşünmek gerekmiyor mu?
Bu sualler üzerine konuşulmuyor çünkü maalesef Türk gazetecileri ve akademisyenlerinin çok büyük çoğunluğu, 2024 Türkiye’sinde TOGG otomobilin sorunlarını çözmek için benzin istasyonlarına ve şanzıman tamirhanelerine giden insanlardır bugün. Trajik ama durum bu.
Dışarıdan bakışla, görünüşte araba aynı araba. 2014-15-16’daki arabayla 2024’teki araba görüntü olarak aynı ama artık bugünkü Türk siyasal rejiminin yani TOGG arabanın kaputunu açınca içinde şanzıman yok, benzin deposu yok.
Bu yeni otomobil içinde 1950-2016 arası alıştığımız ekipmanlar artık otomobilin içinden çıkarılmış. Yani mesela artık anayasa, kanunlar, hukuk, AYM tartışmaları baştan sona kadük ve anlamsız.
Net olarak söylemek gerekirse 2016 öncesi anlamıyla hukukçuluk, Türkiye’de artık TOGG otomobil için şanzımancılık gibi bir meslektir.
Nitekim hukukçu kimliği gazeteci-yazar kimliğinin bile hep önünde olmuş bir münevver olan Taha Akyol da mevcut Türkiye’nin kanun maddeleri ve hukuk kavramları vasıtasıyla çözümlemesinin yapılamayacağını ifade ediyor artık. İngilizce tabirle hukuk kavramları artık -was değil -ougth to be.
Öte yandan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in sevdiği türden Anayasa'nın ilk 4 maddesi ya da Osmanlı-İttihatçılık-Kemalizm tartışmaları da aynı şekilde şanzıman muhabbetidir. Şu an biz bir İttihatçı rejimin içinde yaşarken sanki öyle bir olgu hiç yaşanmıyormuş gibi Kurtulmuş ve Tekin, habire İttihatçılığı ve Kemalizmi retro bir söylemle tenkit ediyor. Diğer yandan Kurtulmuş ve Tekin’e karşı çıkıp bağıran çağıran Kemalistler de şuursuzluğun zirvesinde insanlar maalesef. Kemalistler mevcut rejimi ayakta tutan bir sütundur sadece.