Bazen bakıyorum da, Atatürk’ün kurduğu devlete, onun getirdiği ilkelere dair öyle yanlış anlayışlar var ki, insan ister istemez soruyor: Atatürk’ü gerçekten tanıyor muyuz? Yoksa onu, kendi küçük dünyalarımızda anlamak istediğimiz şekilde mi tanımlıyoruz? İşte bu sorular, bugünkü yazımın çıkış noktası olsun.
Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçtiğinde ilk işi, bir “heyeti-i temsiliye” toplatmak oldu. Evet, yani bugünün koşullarında, en demokratik temsil sistemini kurarak işe başladı. Bir adam toplama, ya da milis kuvvetler oluşturma gibi bir iş değil. Neden mi? Çünkü Atatürk, modern bir devlet kurmanın ilk adımı olarak yasama, yürütme ve yargı erklerini oluşturmaya odaklandı. Kafasında “benim askerlerim” ya da “adamlarım” gibi bir kavram yoktu. O dönemin zor şartlarına rağmen bile, her şeyin yasal temeller üzerine inşa edilmesine özen gösterdi. Hatta başkomutanlığı bile Meclis’in onayıyla ve geçici olarak üstlendi.
Ama gel gör ki, bugün bazıları Atatürk’ü bir çete lideriymiş gibi gösterme gayreti içinde. Hani bir Yörük Ali’nin kızanları, Ethem Bey’in askerleri olabilir; ama Atatürk’ün böyle bir askeri yoktur. Her Türk askeri kalben Atatürk’e bağlıdır; ama TBMM’nin askeridir, hiçbir bireyin değil. O günün şartlarında bile, Atatürk Meclis’i kapatmayı düşünmedi. Peki ya 10 yılda bir Meclis’i kapatanlar? Onlar kim mi? Darbeciler, faşistler. Ve işin kötüsü, bu faşist anlayışın Atatürk’e mal edilmesi.
Ülkemizde Atatürk üzerinden kutuplaşma yaratılmaya çalışıldı, hepimizin malumu. Kamuoyu araştırmalarında Atatürk’e duyulan saygı yüzde 95’in üzerinde, ama bu gerçek nedense göz ardı ediliyor. Bir avuç radikal solcu ya da dindarın, ki toplumun yüzde 5’ini bile bulmaz, medya üzerinden Atatürk’e karşıymış gibi gösterilmesi hep bir algı operasyonu değil mi? Topluma kutuplaşma pompalamaktan başka bir şey değil. Halbuki bu ülkede Atatürk’le sorunu olan çok az insan var, ama Atatürk’ü tekelinde sananlar çok. Kendi küçük dünyalarından bakıp, herkesi “Atatürk düşmanı” ilan edenler var. Bu kişiler kendilerine yapılan her eleştiriyi de Atatürk’e yapılmış sanıyorlar. Halbuki burada asıl mesele Atatürk değil, onların dar kalıpları.
Birkaç cümle de şu “kurucu baba” meselesine açalım. Atatürk, bu ülkenin kurucusu, modern Türk ulus devletinin lideridir. Dünyada böyle kişilere ne deniyor? Simon Bolivar gibi “Liberatör”, Abraham Lincoln gibi “Founding Father”. Bu kişiler ülkelerinde hak ettikleri saygıyı görmüş, tarihte yerlerini almış. Bizde ise ne yazık ki, hâlâ birileri bunu başaramıyor. Atatürk’ü sadece bir sembol değil, bir ilke olarak anlamak varken, onu ya putlaştırıyor ya da ona saldıranlara fırsat veriyoruz.
Velhasıl, Atatürk’ü anlamak sadece kuru bir tarih bilgisi değildir. Onun kurduğu devletin hangi temeller üzerine inşa edildiğini anlamak, ona sahip çıkmak demektir. Ve en önemlisi, bu ülkenin insanlarının Atatürk’ü sevdiğini kabul etmek, onu yanlış ellerde bir kutuplaşma aracına dönüştürmemektir. Atatürk, hepimizin kurucu babasıdır; onu tekeline almaya çalışanlara inat, hepimizin ortak değeridir.
---
Şimdilik bu kadar. Zira mesele, yalnızca Atatürk değil, onu nasıl anladığımızdır.