Kul Ahmet’in Ceketi…

Bilenleriniz Kul Ahmet’i duyar duymaz o muhteşem şarkıyı aklının içinde dinlemeye başladı bile. Barış Manço’nun diğer tüm şarkıları gibi olağanüstü sözlere sahip eseri.

Peki neden bir şarkıyı konuşuyoruz?

Ben açıkçası bugün üretilen şarkılardan oldukça rahatsızım. Üretilen diyorum çünkü hepsi birbirinin aynı, seri üretim sözlerden oluşan şeyler. Bir eseri ortaya çıkarmaksa bambaşka bir şey. Çoğunuz dikkat etmiştir. Rahmetli Barış abi, eserlerinde daima güzel şeyler öğretir. Atasözleri ve deyimleri sıkça kullanıp köklerimizi hatırlatır. Dıral dedenin düdüğü ile hayatı öğretir. Halil İbrahim sofrasıyla adaleti haykırır. Hastaların bile istifade edeceği nane, limon kabuğu şarkısı vardır. Bir tarif verir. İşte sanatçı böyle olmalı bana göre. Güzel olanın tarifini vermeli. Elbette bu bana göresi…

Kul Ahmet, ideal bir insanın tarifi aslında. Sabaha ya nasip diyerek uyanan, başkaları lak lak peşindeyken çalışan, üreten ve etrafına faydalı olan bir insan. Ölümü unutmayan ama dünyasını ihmal etmeyerek gerektiğinde ceketini diktiren biri. Diktiriyor diktirmesine de kibrinden değil. Kime nasip olacağını Allah bilir diyerek yaşıyor. Nitekim mahalleden biri vefat edince, kimsenin sahip çıkmadığı cenaze için Kul Ahmet ceketini örtüp son vazifesini yapıyor.

Bu yaklaşıma, bu inceliğe ihtiyacımız var. Unutsak bile hatırlatacak şarkılara ihtiyacımız var. Oysa ki bugün dinlemek zorunda kaldığımız şarkıların çoğunda arabalar, helikopterler, lüks yaşam, ahlaksız yaklaşımlar ve çok daha kötüleri öğütleniyor. Peki neden? Talep öyle diyecek olursanız hayır, o iş öyle değil.

Barış abinin döneminde de yolunu kaybeden, hatalar yapan insanlar vardı. Ama O, bu durumu köpürtmedi. Günümüz şarkıları yaralı insana bir bıçak darbesi daha vuruyor. Merhem olabilecekken…

Şarkılar merhem olur mu derseniz, sözler merhem olur derim. Dinlediğiniz ve eşlik ettiğiniz şarkıları bir düşünün. O karamsar, kötülüğü yücelten, anlamsız sözleri sürekli tekrar ederek kendimize telkinde bulunuyoruz. Üstelik bunu farkına bile varmadan yapıyoruz. Buna ister evrene gönderilen mesaj deyin ister dua kabilinde olsun, neyi dillendiriyorsak onu çağırıyoruz demektir.

Sabah işe söz gelimi şunları mırıldanarak gittiğinizi hayal edin: “Çekelim silahları, yakalım dünyayı, uçsun kafalar”

Korkunç…

Barış Manço’dan haberdar olan birine bu şarkıları “sen ne anlarsın” gibi popülist zorbalıklarla izah edemezsiniz. Duruma sadece “çağın gerekliliği bu, gençler bunları seviyor” ya da “bana iyi hissettiriyor, melodisi güzel, sanat kişiseldir” kafasında bakmak ise kolaycılık. İnsanlar duyduklarından ve tekrar ettiklerinden etkilenir. Bir insan akşama kadar kırk defa “ben iyi biriyim” derse algısı karşısına iyilik yapmasını sağlayacak yollar çıkarır. Beyin böyle çalışıyor. İnsanlara böyle şarkılar yapmayın diyemeyiz. Sistem bir şekilde yolunu bulmuş. Ama duymazdan gelebiliriz.

Sözün özü ne dinlediğinize dikkat edin. Sözler, kaderiniz olur…

Başa dön