Onu çocuk aklımla televizyonda gördüğüm tiplemelerinden hatırlıyorum. Çünkü 90’larda siyaset, mizahla iç içeydi. Pek tabii hep başında gördüğümüz fötr şapkası ile gördük onu. 1991’de seçim kampanyası sırasında bir vatandaş şapkasını kapmaya çalışmış da, Demirel şöyle demiş:
"Binaenaleyh şapgamı gaptırmam."
Evet ya, kendine has söylemleri var. Ve ‘binaenaleyh’ sözcüğünü nerede duysak aklımıza Demirel düşer. Ve çocukluğundan başlayarak kariyeri boyunca lakapları vardı. Çocukluk yıllarında çobanlık yaptığı için ‘Çoban Sülü’, 1950’lerde Devlet Su İşleri’ndeki çalışmaları ile ‘Barajlar Kralı’, siyasi yasaklı olduğu dönemde de ‘Bir Bilen’ ve siyasetin ‘Baba’sı olarak anıldı. ’80 yaşındayım; ama kafam hala Zenith marka saat gibi çalışır.’ cümlesi üzerine ‘Zenith Süleyman’ olarak da anıldı…
Siyasetin Babası Süleyman Demirel, 5 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı…
Çocukluğu ve eğitim hayatı
Süleyman, 1 Kasım 1924’te, Isparta’da Atabey ilçesine bağlı İslamköy’de, Hacı Ümmühan ve Hacı Yahya Demirel çiftinin çocukları olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona ‘Sami Süleyman Gündoğdu’ adını verdi.
Öğrenimine doğduğu köyde başlayan Demirel, parasız yatılı sınavını kazanarak ortaokulu Muğla’da, liseyi de Afyon’da okudu. Her tatilde köyüne geliyor, bağ bahçe işlerinde ailesine yardım ediyordu. Bu süreç ona ‘Çoban Sülü’ lakabını getirmişti.
Yükseköğrenim tercihini İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden yana kullanmıştı. 1949’da, fakülteden İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu…
Süleyman Demirel’in çocukluk anılarını, nasıl bir çocuk olduğunu Necmettin Erbakan, 1977’de verdiği bir röportajda şöyle anlatmıştı:
“İstanbul Erkek Lisesi'nden sonra sınavda 10. olarak Teknik Üniversite’ye girdim. 2 bin kişinin içinde 10. oldum. Süleyman Demirel de benden bir sene önce girmişti. Ama o 100 kişinin içinde, 100'üncü falan girmiştir. Demirel aslında sessiz, silik bir çocuktu. Koridorlarda tek başına gider gelirdi.
Ben motor bölümünde okudum ve 1948'de mezun oldum. Süleyman Demirel ise ikmale kaldı ve 1949'da bitirdi. Süleyman Bey makineci olarak girmiştir üniversiteye... Ama eğe dersleri ona ağır geldi… Bu yüzden ikinci sınıfta inşaata çevirdi. Eğe dersinde bir usta gibi, 4 saat eğe sallamak gerekirdi.”
(Eşi Nazmiye Hanım ile)
Süleyman Demirel evlendi
Demirel, üniversiteden mezun olmasına bir yıl kala babası Hacı Yahya Bey’in yeğeninin kızı Nazmiye Şener ile evlendi. İleride siyasette bir ikon olan Demirel, eşi Nazmiye Hanım ile olan ilişkisi ile de göz dolduruyordu.
Evlilikleri 65 yıl sürdü. Hiç çocukları olmadı. Sebebinin ise, Nazmiye Hanım’ın 1951’de geçirdiği ateşli hastalık olarak paylaşılmıştı. Ancak yıllar sonra 2010’da bir başka iddia basında yer aldı…
Nazmiye ve Süleyman Demirel çiftinin aslında evliliklerinin ilk yıllarında, 1951’de bir çocuğu olmuş, ancak iki yaşındayken bir ateşli hastalık sonucu hayata tutunamamıştı. Ve bir daha da çocukları olmamıştı. Bu iddiaları yalanlamayan Demirel çifti, doğrulamadı da. Aslında bir önemi de yoktu. Nihayetinde bu çift birlikte 65 yıl geçirdi; altmış beş yıl!
Mesleki kariyeri
Demirel, kariyerine 1950’de Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başladı. Ardından sulama ve elektrik konuları üzerine araştırma yapmak için Amerika’ya gönderildi. Türkiye döndüğünde 1953’te başlayan Seyhan Barajı inşaatında proje müdürüydü. Bu süreçte çalışmalarıyla dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in de dikkatini çekti. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Ardından tekrar Amerika yolları göründü. Eisenhower Vakfı onu, bursiyer olarak seçti ve böylece Amerika’ya gitti. Genel müdürlükten 1960’ta, askerlik görevini yerine getirmek sebebiyle ayrıldı.
Demirel, 1962-1964 yılları arasında Serbest Müşavir-Mühendislik yaparak yaşamını kazandı. Bir yandan da akademik yaşam başlamıştı. Yine bu yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği alanında dersler verdi.
1954’te hazırlanan Boğaziçi Köprüsü’nün ilk projesinde rol alan Amerika’nın Uluslararası Mühendislik ve Müteahhitlik Firması Morrison Knudsen Inc’in Türkiye Temsilcisi oldu…
Siyasi yaşama ilk adım
Başbakan Adnan Menderes bir toplantıda Demirel için şöyle demişti:
"Bu çocuğa dikkat edin, geleceğin başbakanıdır."
Ve haksız çıkmayacaktı… Demirel, siyasette sağlam adımlarla ilerleyecekti…
Demirel, siyasete profesyonel ilk adımını 1962’de, Adalet Partisi’ne (AP) katılarak attı. Aynı yıl düzenlenen I. Kongre’de Genel İdare Kurulu’na seçilmişti. İlk adımının etkileri uzun sürmedi. AP’liler, af kampanyası ile Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 22 Mart 1963’te şartlı olarak serbest bırakılmıştı. Hemen ardından meydana gelen olaylarda AP Genel Merkezi de saldırıya uğradı. Demirel de bu olay üzerine aktif siyasi yaşamında geri çekildi. Bu durum da uzun sürmeyecekti. Ancak bu tavrı hiç unutulmayacak ve yıllar sonra parti içindeki muhalifler bu durumu aleyhinde propagandaya dönüştürecekti. Demirel hakkında söylemleri ise şöyleydi:
“Şapkasını alıp kaçtı!”
Demirel, 1964 Haziran’ında AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın ani ölümünün ardından gözlenen parti içi bunalım sırasında siyasete geri döndü. Dönüşü muhteşem olmuştu. Çünkü Demirel, 28 Kasım 1964’te yapılan AP Genel Kongresi’nde Ali Fuat Başgil, Sadettin Bilgiç ve Tekin Arıburun ile yarıştığı seçimde, geçerli 1679 oydan 1072’sini alarak partiye genel başkan seçildi.
İsmet İnönü Hükümeti’nin düşürülmesinin ardından Şubat 1965’te Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında kurulan 29. Türkiye Cumhuriyeti Koalisyon Hükümeti’ne TBMM dışından Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olarak görevlendirildi. AP ile birlikte Millet Partisi (MP), Yeni Türkiye Partisi (YTP) ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) de bu koalisyona katılmıştı.
Siyasette başarılı adımlar atmaya başlayan Demirel’in babası Hacı Yahya Bey de aynı yıl memleketlerine, İslamköy Belediyesi’ne başkan seçildi. Şimdi baba oğul siyasi yaşamın bir parçasıydılar…
(İsmet İnönü ile)
Türkiye’nin 12. Başbakanı Süleyman Demirel
1965 Genel Seçimleri’ne geldiğimizde, YTP’nin silinmesinin ardından AP, DP çizgisinin tek mirasçısı konumuna gelmişti. Ve Adalet Partisi yüzde 52,8 oy alarak tek başına iktidar oldu. Demirel de bu seçim sonuçlarına göre Isparta Milletvekili olarak ilk kez TBMM’ye girdi.
Demirel 27 Ekim 1965’te, 27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen ve Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ilk askeri darbe sonrasında ilk koalisyonsuz hükümeti, 30. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni kurdu. Ve evet, Adnan Menderes’in de öngördüğü gibi Demirel, Türkiye’nin 12. Başbakanı oldu…
Demirel; İsmet İnönü ve Ragıp Gümüşpala gibi Türk Kurtuluş Savaşı kahramanlarının yavaş yavaş siyasetten çekildiği bu dönemde, 1920’lerde dünyaya gelmiş ‘Cumhuriyet Kuşağı’ olarak adlandırılan siyasetçilerin ilk örneklerinden biriydi. Başında şapkası, şahsına münhasır tavırları ve konuşması ile hep dikkat çekti.
Cumhurbaşkanlığına Sunay’ı aday gösterdi
AP Hükümeti’nin görevine başlamasının üzerine uzun bir zaman geçmemişti ki, Süleyman Demirel ilk krizi ile karşılaştı. 27 Mayıs sürecinde Devlet Başkanı olarak görevli, 1961 Anayasası’nın kabulüyle de Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Cemal Gürsel’in sağlık durumunun işine engel olduğu yönündeki rapor sonrasında Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdi. 27 Mayıs’ın üzerinden henüz 6 yıl geçmişti ve TSK içindeki etkileri de sürüyordu. Demirel, TSK içindeki güç dengelerini çok iyi bilen ve bundan sebep çok önemli bir konumda olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’ı, böylece ordunun AP’ye olan bakış ve tavrının da yumuşamasını umarak Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterdi…
Ve 15 Mart 1966’da görevinden kendi isteği ile emekli olan ve kısa sürede kontenjan senatörü yapılan Sunay, 28 Mart’ta, TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin 5. Cumhurbaşkanı seçildi.
İkinci hükümete giden zor yollar
Demirel, 1965-1971 yılları arasında Başbakan idi. Bu süreçte Boğaziçi Köprüsü, Keban Barajı, Ereğli Demir Çelik İşletmeleri gibi büyük yatırımlar yapıldı. Ve bu dönemde Türkiye’nin enflasyon oranı yüzde 5 iken, kalkınma hızı yüzde 7’ydi. Bu iyi bir orandı. Öyle ki bu kalkınma hızı petrol ülkeleri dışında, Japonya’dan sonra dünyanın ikinci yüksek kalkınma hızıydı. Bu iyi gelişmeler dahi AP iktidarının, toplumun aydın kesimi ve özellikle öğrenci örgütleri tarafından, DP iktidarının 27 Mayıs sonrası devamı olarak görülmesine engel olamıyordu…
1961 Anayasası’nın sağladığı bazı temel haklar ve bunların kullanılması, tepkilerin artmasına sebep olmuştu. 27 Mayıs öncesi yaşanan gençlik protestolarının aynısını şimdi AP iktidarı da yaşıyordu. Üniversite gençliğini etkileyen bir diğer etmen ise, 1968’de Avrupa ve Amerika’da yaygınlaşan gençlik hareketleriydi. Sosyalist düşünce yeni yeni bağ kurdukları şu dönemde, Türkiye’deki ilk önemli öğrenci eylemi Haziran 1968’de, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde boykotla baş gösterdi. Ardından başka üniversiteler ve fakülteler de geldi. Başta akademik amaçla başlayan bu eylemler, her gün biraz daha siyasileşti ve bu durum, AP iktidarını oldukça tedirgin ediyordu. Olmalılardı da. Çünkü sonunda sağ ve sol görüşlü öğrenci grupları daha sert çatışmaya başladı; kan dökülüyordu.
AP’nin huzursuzluğu, onu DP’nin bir uzantısı olarak gören TSK içinde ses getirmeye başladı ve ardından askeri müdahale söylentileri de yayıldı. Kuvvet Komutanları, Hükümet Başkanı Demirel’e ülkenin içinde bulunduğu durumu konu alan mektuplar gönderiyordu ve bunlar artık sıradan gelişmelerdi…
Sonra daha büyük adımlar atmaya karar verildi. 1969’da, 27 Mayıs’ın ardından 1961 Anayasası’ndaki 68. madde ile DP’ye getirilen siyaset yasağının kaldırılması için İsmet İnönü ve Celal Bayar karşılıklı olarak, Mayıs ve Haziran aylarında tarihi ziyaretlerde bulundular. Bu ziyaretlerin ardından, TBMM, Anayasada değişiklik için CHP’nin de desteğini alan AP’nin önerisini onayladı.
Ancak bu kez de TSK bu gelişmeleri 27 Mayıs’ın restorasyonu olarak okumuştu. TSK’nın gösterdiği tepkinin ardından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da Anayasa değişikliğine karşı tavır aldı. Buna karşın AP de, Anayasa değişikliği konusunu 12 Ekim 1969’da gerçekleşecek seçimler öncesinde bir gerginlik oluşturmasın diye Cumhuriyet Senatosu’nda görüşülmesini, seçim sonrasına bırakmaya karar verdi.
Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy ve eski DP’li bakanlardan Samet Ağaoğlu’nun eşi AP Manisa Milletvekili Neriman Ağaoğlu, AP’nin af konusunda tutum değiştirmesinin parlamentonun itibarının zedelenmesine sebep olduğunu düşünüyordu. Bunun için 31 Temmuz 1969’da, partilerinden ve görevlerinden istifa ettiler. Bu durum, eski DP’lilerin, Ap’liler ile ihtilaf içinde olduklarının su yüzüne çıkması şeklinde yorumlandı…
Seçimlere çok az bir zaman kalmıştı ve gerginlikler durulmuyordu. 12 Ekim 1969’da gerçekleşen Genel Seçimler’de AP, adlığı yüzde 47’lik oy ile yine tek başına iktidar oldu. Demirel, 3 Kasım 1969’da resmen ikinci hükümetinin kurdu…
Başbakanlıktan istifa etti
Evet, halk desteğini göstermişti. Ancak bu durum AP’nin bölünmesine engel olamadı. Demirel, parti dışından gelen eleştirilere ne kadar hoşgörülü olsa da, parti içinde başlayan muhalefete karşı kayıtsız kalamadı. Ülkede her gün biraz daha artan toplumsal, siyasi ve iktisadi karışıklıklara son verilmesi, kendisine bağlı Yeminliler hizbindeki kişilerin kayırılması, eski DP mensuplarının siyasi haklarının iadesi sorununun çözülmesi gibi istekleri dile getiren milletvekilleri, AP’den çıkarıldı. Her şey bıçak kadar keskindi.
Ancak yine de 12 Ocak 1970’te, 72 AP’li senatör ve milletvekili, Demirel’e aynı istekleri içeren bir muhtıra verdi. Demirel’in tepkisi ise, ‘Biz muhtıra ile iş görmeyiz!’ oldu. İsteklerin görmezden gelindiği bu sert tepki karşısında 11 Şubat’ta, Faruk Sükan ve Saadettin Bilgiç’in başı çektiği 41 milletvekili, CHP ve diğer muhalefet partileri ile birlikte bütçe görüşmelerinde ret oyu vererek Demirel’i istifaya çağırdılar. 41 milletvekili karşı oyu ile bütçe, 214 kabul oyuna karşılık toplamda 224 ret oyu ile güvenoyu alamadı. Demirel ise, ertesi gün Başbakanlıktan istifasını açıkladı.
Yaşananların ardından Celal Bayar çevresindeki AP milletvekilleri istifa ederek Demokrat Parti’nin gerçek mirasçısı olma savı ile Demokratik Parti’yi kurdu. Yine aynı dönemde AP’nin İslamcı kanadının önemli bir kısmı ayrılıp Necmettin Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam Partisi’ne katıldı. Ap’nin günden güne bu kopuşu, hükümetin zayıflığından yakınanları da haklı çıkarıyordu…
Demirel ise, stratejisinde ilerledi ve Mart 1970’te yeni bir hükümet kurarak yapılan 5. Kongre’de tekrar Genel Başkan seçildi.
12 Mart muhtırası
Bir başka sorun da haşhaştı; evet, haşhaş. 1970’te, Richard Nixon yönetimindeki Amerika, Demirel’den haşhaş üretiminin yasaklanmasını istemişti. Ancak Demirel bu talebi kabul etmedi ve zaten yolunda gitmeyen Türkiye-Amerika ilişkileri daha da gerildi. Haşhaş, 12 Mart’ı tetikleyen temel sebeplerden biri olmuştu.
Ve konu yine anayasaya geldi. iktisadi durum bozulmuş, 15-16 Haziran 1970 Olayları olarak kayda geçecek Türkiye tarihindeki en büyük işçi eylemlerinden biri gerçekleşmiş, 10 Ağustos 1970’e geldiğimizde Türk Lirası’nın değeri yüzde 66 oranına düşürülmüştü. 68’deki öğrenci olayları ve grevler de cabasıydı. Demirel, 1961 Anayasası’nı suçluyor ve bu anayasa ile ülkenin yönetilemeyeceğini savunuyordu.
Ardından Milli Demokratik Devrimciler bu konu üzerine de yoğunlaştı ve 9 Mart darbe teşebbüsüne (1971) kalkıştı. Bunun üzerine hükümet, 12 Mart muhtırası ile istifaya zorlandı ve Demirel, aynı gün istifasını verdi. Ve Nihat Erim hükümeti kuruldu.
Demirel’in Anayasa’da istediği değişiklikler 12 Mart döneminde hayata geçirilmişti…
I. Milliyetçi Cephe Hükümeti
14 Ekim 1973 Genel Seçimleri’nde Demirel, siyasi rakibi Bülent Ecevit ile karşı karşıyaydı. Ecevit liderliğindeki CHP, AP’den daha çok oy almıştı. AP, oylarındaki yüzde 17’lik gerileme ile 11 yıldan sonra ilk kez ikinci parti konumuna düştü. Bunun ardında Ecevit’in popülaritesi ve AP içindeki bölünmeler vardı.
Seçimlerden sonra kurulan CHP-MSP koalisyonu Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirmişti. Ancak yine de Kıbrıs başta olmak üzere birçok konuda kendi içinde anlaşmazlıktaydı. Başbakan Ecevit, erken seçime gitme stratejisiyle 18 Eylül 1974’te istifa etti. Ancak amacına ulaşamadığı gibi Mart 1975’e dek 200’ü aşkın gün süren bir hükümet krizine de neden olmuştu. Sonunda 31 Mart 1975’te, güvenoyu alamayan Sadi Irmak hükümetinin ardından AP Genel Başkanı Demirel’in başkanlık ettiği, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP), Milli Selamet Partisi’nden (MSP) oluşan koalisyon hükümeti kuruldu. Sol güruha karşı neredeyse bütün sağ partileri bir arada olduğu Demirel Hükümeti, ‘I. Milliyetçi Cephe Hükümeti’ olarak anıldı…
Demirel, 4 yıl aradan sonra Başbakanlık koltuğuna tekrar oturmuştu. Bu dönem, ülkede yeniden terör olayları yaşandı ve toplumsal hareketlerin baş gösterdi. Ayrıca dış ödemeler ve hızlı enflasyondan kaynaklanan bir ekonomik bunalım da söz konusuydu…
II. Milliyetçi Cephe Hükümeti
1977 Seçimleri’ne geldiğimizde AP, aldığı yüzde 36,9 oy ile yüzde 41,4 oy oranına sahip CHP’den sonra ikinci parti olabilmişti. Seçim sonrasında kurulan Ecevit Hükümeti, güvenoyu alamayınca bu kez MSP ve MHP’nin katılımıyla oluşan II. Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin Başbakanı oldu.
Bu hükümet, 31 Aralık 1977’de, Güneş Motel Olayı adı ile anılan operasyonla CHP’nin AP’den seçilmiş 13 milletvekilini bakanlık vaadiyle transfer etmesi üzerine, CHP’nin gensoru önerisiyle düşürüldü. 1978 başlarken, Ecevit tek başına iktidar oldu. Ve evet, AP’den transfer edilen milletvekillerinin çoğuna da bakanlık verildi.
Demirel çok kızgındı. CHP ağırlıklı hükümet ile iletişimi reddetmiş, Ecevit’e karşı hırçın bir muhalefete girişmişti. Öyle ki Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e, 21 Şubat 1979’da, sıkıyönetimin uzatılmasına karşı olduklarını açıkladı.
Ülkede yaşanan pek çok olumsuz olay, Ecevit iktidarının halkın güvenini kaybetmesine sebep olmuştu. Devrimci grupların boykotunun da etkisiyle 14 Ekim Ara Seçimleri’nde oy kaybeden CHP, iktidardan çekildi. AP ise, büyük bir farkla seçimi kazanmıştı. Demirel, bu kez Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin olumsuzlukları gölgesinde olmak istemedi ve dışarıdan desteklenen bir azınlık hükümeti kurdu.
6. Demirel Hükümeti ile Demirel, MHP ve MSP’nin desteğiyle Kasım 1979’da tekrar Başbakan oldu ve 12 Eylül 1980’e kadar görevinin başındaydı…
(Turgut Özal ile)
12 Eylül 1980 ve DYP Genel Başkanlığı
Demirel’in başbakanlığı, 12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbe ile sona erdi. 13 Eylü-11 Ekim arasında Gelibolu, Hamzakoy’da gözetim altındaydı. Demirel, 16 Ekim 1981’de partisi kapatılana dek başkanlığa devam etti. 1982 Anayasası’nın geçici 4. Maddesi ile de 10 yıl siyaset yasağına alındı.
Siyasetten yasaklıydı; ama partisinin eski yöneticileri bağlantısını kesmedi. Mayıs 1983’te, siyasi partilerin kurulmasına çıkan iznin ardından 20 Mayıs’ta AP’nin devamı olarak Büyük Türkiye Partisi (BTP) kuruldu. Ancak Milli Güvenlik Konseyi tarafından AP’nin devamı olduğu gerekçesiyle 31 Mayıs’ta kapatıldı. Demirel de siyaset yasağını çiğnediği gerekçesiyle Çanakkale, Zincirbozan’da 4 ay zorunlu ikamete gönderildi.
6 Eylül 1987’de Demirel’in yasağı halk oylaması ile kaldırıldı. Kurulduğu dönemde desteklediği Doğru Yol Partisi’nin (DYP) o dönemdeki genel başkanı Hüsamettin Cindoruk, istifa etmişti. Demirel, 24 Eylül’de DYP Genel Başkanlığı’na seçildi.
Demirel, siyasete attığı ilk adımdan başlamış gibiydi. 29 Kasım 1987 Seçimleri’nde Isparta’dan milletvekili seçildi ve tekrar meclise girdi. 1988 ve 1990 büyük kongrelerinde yeniden DYP Genel Başkanı idi. Bu dönemde 24 Ocak Karaları’nı beraber hazırladıkları Turgut Özal’a karşı sert bir muhalefet sürdürüyordu…
Yeniden ve son kez Başbakan
20 Ekim 1991 Genel Seçimleri’nde DYP, oyların yüzde 27’sini alarak 178 milletvekili çıkardı ver meclisteki birinci parti oldu. Demirel de, hükümet kurması için görevlendirildi ve 20 Kasım’da, Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ile bir koalisyon hükümeti kurdular.
Bu dönemde siyasetin gündeminde Demirel ile Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın arasındaki yetki çatışması vardı. Parlamenter sistemde, Cumhurbaşkanı’nın konumuyla ilgili bir sistem tartışması söz konusuydu.
Hükümetin attığı en önemli adımlar şöyleydi: ‘Kürt realitesinin tanındığı’ açıklandı, 27 Mayıs’tan sonra kapatılan DP ile 12 Eylül’den sonra kapatılan partilerin açılması ve sendikal özgürlüklerle ilgili bazı uluslararası sözleşmelerin onaylanması, Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi…
Demirel başkanlığındaki koalisyon hükümeti, enflasyon konusunda söz verdiği başarıyı gösterememişti. Ancak bununla birlikte ekonomik büyümeyi canlandırmakta başarılıydı. 1992’de ‘Yeşil Kart’ uygulaması başlatıldı. Sosyal güvencesi olmayan vatandaşların sağlık giderlerini karşılanacaktı.
Buna benzer başka adımlar da atan hükümet, büyük şehirlerdeki aşırı sol terör eylemlerinin de denetim altına alınmasında ilerleme kaydetmişti. Ancak öte yandan da gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1973’te bombalı bir suikast ile öldürülmesi sonucunda, kendini de bir sınanmanın ortasında bulmuştu.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 17 Nisan 1993’te, kalp ve koroner yetmezliğine bağlı tansiyon düşmesi sebebiyle yaşamını yitirdi. Bu ani ölümün ardından Demirel, 4 Mayıs’ta, Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını açıkladı. Demirel, 8 Mayıs’ta meclisteki seçimin ilk turunda 234 oyla yeterli çoğunluğa ulaşamadı. İkinci turda da 225 oy aldı. 16 Mayıs’ta düzenlenen üçüncü turda koalisyon ortağı MHP ve SHP’nin de desteği ile 244 oy alarak Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı oldu.
Demirel, 18 Mayıs 1996’da, İzmit’te katıldığı bir alışveriş merkezinin temel atma töreninde İbrahim Gümrükçüoğlu adlı bir eylemcinin suikast girişiminden yara almadan kurtuldu. Koruma Müdürü Şükrü Çukurlu kolundan yaralanırken bir gazeteci de ayağından yaralandı.
28 Şubat Süreci’ne geldiğimizde bir kesim Refahyol Hükümeti’ne karşı oluşan cephenin başaktörü olarak Demirel’i görürken, bir kesim de onun gerginliği yumuşatıp darbeyi önlediğini düşünüyordu…
Demirel, 16 Mayıs 2000’de, görevini Ahmet Necdet Sezer’e devretti.
Yıldız Kenter’den aşk mektubu
Kenterler, tiyatrolarını kurarken siyasetçi Kazım Taşkent, onlara faizi ile geri ödemek üzere 350 bin lira borç vermişti. Taksitle ödüyorlardı ki, Kazım Bey vefat etti. Onun bu ani ölümü işleri karıştırmıştı. Yıldız, icra yoluyla tiyatrolarının satışa çıkarıldığını gazete ilanında görmüştü. Öyle afallamıştı ki, aklına gelen ilk şeyi yaptı. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’di. Hemen telefon ederek bir randevu aldı ve durumunu anlattı. Demirel, “Üzülmeyin Yıldız Hanım, hallederiz!” demişti. Gerçekten de sorun çözülmüştü. Kenter Tiyatrosu kurtulmuştu. Aradan yıllar geçti, Yıldız bu iyiliği hiç unutmadı. Sonra bir gün, Demirel verdiği bir röportajda şöyle diyordu:
“Hiç aşk mektubu almadım.”
İçi burkulmuştu Yıldız’ın. Atan kalbi buna razı olmadı, hemen oturdu ve bir mektup yazdı. “Bu bir aşk mektubudur!” diye başlamıştı satırlarına.
“Siz hiç aşk mektubu almadınız; ama büyük bir aşkla bağlı olduğum tiyatromun icra yoluyla satışını engellediniz, bana geri verdiniz. Dolayısıyla bu sonsuz tiyatro aşkımın içinde o günden beri siz de oldunuz hep…” diye de özenle eklemişti.
Ruhundan kopan her bir sözcük, Demirel’in de, eşi Nazmiye Hanım’ın da yüreğine işledi. Demirel, “Yaşasın, yazdın!” demişti. Birkaç gün sonra da Nazmiye Hanım, “Size çok teşekkür ederim” demek için aramıştı. Kalpten gelen bu etkisi kocaman küçük adımın, artık kelimelerle bir tarifi yoktu…
Süleyman Demirel öldü
Eşi Nazmiye Hanım, 27 Mayıs 2013’te hayata veda ettiğinde Alzheimer tedavisi görüyordu. 65 yıllık hayat arkadaşının ardından Demirel, sadece iki yıl yaşayabildi.
Demirel, 13 Mayıs 2015’te böbrek ve kalp yetmezliği, akut solunum yolları enfeksiyonu sebepleriyle hastaneye kaldırıldı. Tedavi altında tutulan Demirel, 17 Haziran saat 02.05’te hayatını kaybetti…
Demirel’in ölümü üzerine 17-19 Haziran tarihleri arasında ulusal yas ilan edildi. Elbette 28 Ekim 1993’te Polonya’dan ‘Beyaz Kartal Nişanı’nı, 7 Temmuz 1994’te Hırvatistan’dan ‘Kral Tomislav Grand Madalyası’nı, 7 Ekim 1996’da İtalya’dan ‘Liyakat Nişanı’nı, 1997’de Estonya’dan ‘Terra Mariana Haç Nişanı’nı, 1999’da Romanya’dan ‘Romanya Yıldız Nişanı’nı, 1999’da Gürcistan’dan ‘Altın Post’u, 6 Nisan 2000’de Almanya’dan ‘Liyakat Nişanı’nı boşun almamıştı…
19 Haziran’da TBMM’deki devlet cenaze töreninin ardından Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra memleketi Isparta’ya götürüldü. Naaşı, ertesi gün 20 Haziran’da, İslamköy’deki hazırlanan mezarlığa defnedildi.
26 Ekim 2014’te, memleketi Isparta’da, memurluktan Cumhurbaşkanlığının sona erdiği döneme dek uzanan süreçte kullandığı eşyaların sergilendiği ‘Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’ açıldı. Tüm siyasi yaşamı boyunca çok sevilmiş, pek çok yere onun adı verilmiş, bununla birlikte popüler kültürde de yer etmişti.
Fikret Kızılok, 1995’te çıkardığı ‘Yadigâr’ albümünde yer alan ‘Demirbaş’ şarkısıyla, Demirel’in siyasetten uzak kalamayışını esprili bir dille anlatıyordu. Barış Manço’nun 1992’deki ‘Mega Manço’ albümdeki ‘Süleyman’ şarkısı da yine bir Demirel taşlamasıydı. Siyasi yaşamı boyunca Olacak O Kadar gibi pek çok programda eşi Nazmiye Hanım ile birlikte tiplemeleri yapıldı…
Siyasete olan tutkusu, esprili söylemleri ve iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla 38 yıllık bir döneme vurduğu damga ile bir Süleyman Demirel geçti bu dünyadan…
Not:
Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.
Instagram: biyografivekitap
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış