Her yıl hac ve umre ibadetini yerine getirmek için Mekke'ye giden Müslümanlar, Kabe'yi tavaf eder ve Hacerü'l-esved taşını selamlar.
Kabe'yi tavaf etmek farz, Hacerü'l-esved'i selamlamak ise sünnettir.
Hz. Peygamber'in (s.a.v) de bizzat öptüğü Hacerü'l-esved taşı hakkında tüm bilgileri sizler için araştırdık.
HACERÜ'L-ESVED NEDİR?
Hacerü'l-esved, Arapça’da “siyah taş” anlamına gelir. Yerden 1,5 m. kadar yükseklikte bulunan, yaklaşık 30 cm. çapında ve yumurta biçimindeki bu taşın siyaha yakın koyu kırmızı renkte olması sebebiyle böyle adlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Kaynaklar, Hacerü'l-esved’in Hz. İbrâhim tarafından Kâbe’nin inşası esnasında tavafın başlangıç noktasını belirlemek amacıyla yerleştirildiği konusunda ittifak etmekle birlikte bu taşın menşei, tarihçesi ve mahiyeti hakkında, birçoğu zayıf isnatlara dayanan, bazıları aynı zamanda sembolik bir anlam taşıyan çeşitli rivayetler nakledilmiştir.
Bu rivayetlerde umumiyetle Hacerülesved’in cennetten indirildiği, Nûh tûfanı sırasında Ebû Kubeys dağında korunduğu ve Hz. İbrâhim’in Kâbe’yi inşası esnasında oradan getirilerek yerine konulduğu ifade edilmektedir.
İslâmiyet’ten önce Araplar’ın Hacerü'l-esved’e ayrı bir önem ve kutsiyet atfetmeleri ve onu âdeta Kâbe’nin kutsiyetinin sembolü saymaları, bu taşın Hz. İbrâhim’den itibaren devamedegelen hac ve tavaf ibadetinin önemli bir öğesi olmasının yanı sıra bu dönemde Araplar arasında özellikle taşlara ve bu taşlardan yapılmış putlara tapınma âdetiyle de bağlantılı olmalıdır.
Nitekim bu husus bir kısım Batılı araştırmacıyı, Hacerü'l-esved’in Araplar’ın eski bir putundan arta kalan bir parça olabileceği tarzında yanlış bir kanaate sevketmiştir.
Kâbe’nin zaman içinde sel ve yangın gibi çeşitli âfetlere, ayrıca insanların saldırılarına mâruz kalmasının sonucunda Hacerü'l-esved’de bazı hasarlar ve parçalanmalar meydana gelmiş, ancak her defasında bu parçalar büyük bir titizlikle yerlerine yapıştırılarak korunmaya çalışılmıştır.
HZ. PEYGAMBER (S.A.V) HACERÜ'L-ESVED İÇİN NE BUYURUYOR?
Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir defasında dudaklarını Hacerü'l-esved'in üzerine koyarak uzun süre ağlamış, daha sonra dönüp Hz. Ömer -radıyallâhu anh-’ın de ağladığını görünce şöyle demiştir:
"Ey Ömer! Gözyaşları burada dökülür" (İbn Mâce, "Menâsik”, 27).
İbn Abbas -radıyallâhu anh-, Allah'ın kıyamet günü Hacerü'l-esved'i getireceği ve onun da hak üzere kendisini istilâm edenlere şahitlikte bulunacağını rivayet etmektedir (Tirmizî).
Hz. Ömer -radıyallâhu anh- Hacerü'l-esved’le ilgili olarak,
"Allah’a and olsun ki, senin zarar veya fayda vermeyen bir taş olduğunu biliyorum; eğer Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem’i seni istilâm ediyor görmeseydim, ben de seni istilâm etmezdim" ve "Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i seni öperken görmeseydim seni öpmezdim"
şeklindeki sözleriyle Hacerü'l-esved’in İslâm kültürü içindeki önemine işaret etmiştir (Buhârî)
HACERÜ'L-ESVED'İN SELAMLANMASININ VE ÖPÜLMESİNİN HİKMETİ NEDİR?
Hacerü'l-esved’i selamlama ve öpmenin meşruiyeti Hz. Peygamberin ve Ashab-ı Kiram’ın uygulamalarıyla sabittir. (Buhârî, Hac, 60; Müslim, Hac, 249-250)
Fıkıh âlimleri, bu uygulamalara dayanarak tavaf sırasında Hacerü'l-esved’i sünnete uygun şekilde ziyaret etmenin (istilâm) ona el ile dokunup öpmenin sünnet olduğu konusunda görüş birliği içindedirler. Hacerü'l-esved’i istilâm ederken tekbir getirilmesi de aynı gerekçe ile müstehap sayılmıştır. (Buhârî)
Tavaf esnasında Hacerü'l-esved’e dokunulması ve onun öpülmesi yönündeki rivayetlerden, bu taşın kutsallığı sonucunu çıkararak bu uygulamayı bizzat Hacerü'l-esved’e karşı bir saygı ifadesi olarak görmek doğru değildir.
Hac ibadetindeki birçok şekil ve merasim gibi bunun da Hz. İbrahim’in ve Resûl-i Ekrem’in hatırasını canlandırma, haccı önemsemeyi ve Allah’ın bu konudaki emrine boyun eğmeyi vurgulama, kulluk ve itaat gibi ruhî ve derunî hâlleri, zahirî bazı davranışlarla ifade etme gibi sembolik ve taabbüdî bir anlam taşıdığı söylenebilir.
HACERÜ'L-ESVED KÂBE'YE KİM TARAFINDAN KONULDU?
Hz. Muhammed henüz otuz beş yaşında iken Kâbe’nin Kureyşliler tarafından yeniden inşası sırasında Hacerü'l-esved’in yerine yerleştirilmesi hususunda kabileler arasında anlaşmazlık çıkmış, bu şerefli görevi hiçbir kabile diğerine bırakmak istememişti.
Bunun üzerine Kureyşliler’in en yaşlısı Ebû Ümeyye b. Mugīre’nin teklifiyle belirlenen bir yöntem sonunda hakem kabul edilen Hz. Muhammed, Hacerü'l-esved’i bir örtü içine koyarak bütün kabile reislerinin iştirakiyle kaldırmış, yerleştirileceği yerin hizasına gelince de bizzat kendisi bu görevi yerine getirmişti.
Abdullah b. Zübeyr döneminde (683-692) çıkan bir yangında üç parçaya ayrılan Hacerü'l-esved, parçaları birbirine yapıştırılarak gümüş bir mahfaza içine alınmış, daha sonra yıpranan bu mahfaza 189 (805) yılında Hârûnürreşîd tarafından takviye ettirilmiştir.
317’de (930) Karmatî lideri Ebû Tâhir el-Cennâbî Mekke’de yaptığı katliam ve yağma sırasında Hacerü'l-esved’i yerinden sökerek Hecer’e götürmüştür. Böylece Kâbe uzun bir süre Hacerü'l-esvedsiz kalmış, ancak hacılar tavaf esnasında Hacerü'l-esved mevcutmuş gibi bulunduğu yeri istilâm ederek (aş.bk.) tavaflarını yapmışlardır.
Nihayet bir rivayete göre Fâtımî Halifesi Mansûr-Billâh’ın emriyle, diğer bir rivayete göre ise Abbâsî Halifesi Mutî‘-Lillâh’ın 30.000 dinar fidye ödemesi üzerine Hacerü'l-esved Mekke’ye getirilerek (339/950-51) yerine yerleştirilmiş ve gümüş mahfazası tamir edilerek yenilenmiştir.
Daha sonra Hacerü'l-esved’i çalma veya ondan bir parça koparma yönünde birçok teşebbüs olmuşsa da bunlar engellenmiş veya koparılan parçalar özenle yerine monte edilmiştir.
Bu taşa ait küçük bir parça Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bir hadım ağası tarafından İstanbul’a getirilmiş ve türbe kapısının üst tarafına konulmuştur.
(Fotoğraf: Kanûnî Türbesi’nin giriş cephesindeki kemerin kilit taşına yerleştirilen ve Hacerü'l-esved parçası olduğu rivayet edilen siyah taş – Süleymaniye/İstanbul)
İbrâhim Rifat Paşa’nın naklettiğine göre Hacerü'l-esved, 1290’da (1873), ortasında 27 cm. çapında yuvarlak bir açıklığın bulunduğu gümüş bir mahfaza içine alınmış olup bu açıklık sayesinde taşa dokunulmasına imkân sağlanmıştır. 1932 yılında bir Afganlı Hacerü'l-esved’den bir parça koparmış, ancak yakalanarak idam edilmiştir.