“Cumhuriyet kuzuları”: Domuzu helal ilan etmişlerdi

2018 yılında CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun eşinin 7 dakikada çeyrek domuzu midesine indirdiğini beyan eden tweet'iyle gündeme gelen domuz tartışması Köfteci Yusuf’un et numunelerinde domuz bulaşığı çıkması üzerine alevleniverdi. 

Hazır algı kapılarımız açılmışken Kur’an’da açıkça haram ilan edilmiş ve zaten Türkler tarafından evvel eski tercih edilmemiş bulunan domuz etinin Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında sırf İslami değerlere muhalefet ve Avrupa’ya asrî bir görüntü vermek maksadıyla nasıl teşvik gördüğünü anlatalım.

Adını koyarak başlayalım isterseniz:

İnkılaplar bir İslamsızlaştırma (de-Islamization) operasyonuydu. İslam'ın kamu vicdanındaki cari kuvvetini kırıp onu özel alana hapis ve her nasılsa ellerinden kurtulacak tortuları da propaganda teknikleriyle tasfiye etmekti niyetleri. 

Modernleşmeye engel teşkil ettiğine inandıkları dinin geleneklerle el ele laik düzenin önünden mutlaka temizlenmesi gerekiyordu. Bu maksatla içki içmenin teşvik edildiğini, gazetelerde dans ve güzellik, hatta “güzel bacak” yarışmalarının birinin bitip öbürünün başladığını, en önemlisi, adı konulmamış bir dinde reformun yürürlüğü sokulduğunu unutmayalım. Dinde reformun Ezanın Türkçeleştirilmesi gibi açık veya sünnet olmanın sağlığa aykırı olduğu gibi bilimsellik kisvesi altında örtük biçimde yapıldığını biliyoruz.

Türkiye’de 1920’lerin ikinci yarısından başlayarak domuz eti yemenin faydalı, İslamiyet'e aykırı olmayan, hatta “helal” olduğuna dair bir İslam ülkesi için şok edici bir tartışmanın yaşandığını, dahası, Karacabey Harası veya Şeker Fabrikalarının domuz üretim çiftlikleri kurup gazetelere boy boy satış ilanları verdiğini bilmek gerekir.

Üstat Necip Fazıl, Tek Parti devrini yargılarken bu domuz derdini tek gözünden şöyle vurmuştu: 

Köy Enstitülerinde, sırf Anadolu köylüsünün ananevî inancını yıkmak için, şarap ve domuz eti propagandası yapılması hususunda Tonguç Baba'nın resmî tamimleri vardır.” (Türkiye’de Komünizma ve Köy Enstitüleri, 1962, s. 34.)

Ancak mesele Köy Enstitüleri ile sınırlı değildi. Sosyolog Burak Onaran’ın Metro-Gastro dergisinin Kasım-Aralık 2012 tarihli 67. sayısında yazdığına göre hikâye 1925’in Eylül-Ekim aylarında Ahmet Nevzat’ın İstanbul Şehremaneti Mecmuası’ndaki yazılarıyla başlamıştı. 

Ne tesadüf ki aynı yıl bir tıp doktoru olan Milaslı İsmail Hakkı, Tezkiyetu’l-Luhûm… adlı Arapça bir kitap çıkartarak domuz etinin haramlığını tartışmaya açmış, daha ileri giderek Maide Suresi'nin 3. ayetinin yanlış anlaşıldığını iddia ederek İslam'da domuz etinin haram olmadığı sonucuna varmıştı. Üstelik iddiasını 1933 yılında 31 sayfalık İslam Dininde Etlerin Tezkiyesi adlı bir Türkçe kitapçıkla yeniden gündeme getirecekti.

Bu iki bilimsel görünümlü hamleden sonra sıra resmi heyetin atağına gelmişti. Nitekim Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Time dergisinin 15 Ağustos 1927 tarihli sayısında yayımlanan söyleşinde şu 3 cümle, başlayan domuz tartışmasını resmi ağızdan doğrulamıştı:

“Pork is a good food. One of the best. Religion may forbid it, but that idea will die with the older generation. While pork has been avoided with horror for generations as ‘unclean,’ it is now being eaten by our younger generation.” (“Turkey: Dying Beliefs“. Time. c. X, n. 7, 15 Ağustos 1927, s. 12).

Türkçeye çevirelim:

Domuz eti sağlıklı bir besindir. En sağlıklılarından biri. Din bunu yasaklıyor olabilir fakat bu fikir eski nesille beraber tarihe karışacaktır. Domuz etinden nesiller boyunca ‘murdar’ olduğu gerekçesiyle uzak durulmuşken, mevcut gençliğimiz bu eti yemekten çekinmez.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğretim üyesi Burak Onaran bir röportajında Cumhuriyet’in ilk yıllarında domuz tüketiminin savunulmasına şöyle değinmiş:

Cumhuriyet'in ilk yıllarında domuzun helal ilan edilmesine yönelik (…) bir yandan sağlık ve Batılılaşmaya dair argümanlar var domuz tüketimini savunmak için öne sürülen. Diğer yandan domuz etinin yenilmesinde sakınca olmadığını dinî olarak temellendirmeye gayret edenler, domuzu helal ilan etmeye çalışanlar da var. 

Burada kalmaz olay; devlet üretme çiftliklerinde olsun, şeker fabrikalarında olsun alenen domuz yetiştirilip satılır, hatta yetiştirilen domuzlar gazete ilanlarıyla satışa çıkarılır ki bunlar Onaran’ın deyişiyle devletin domuz yetiştirme ve satış işinde doğrudan inisiyatif aldığının delilidir. 

Peki bu çiftliklerde yetiştirilen domuzlar kime satılıyordu?

Muhtemelen öncelikle Balkan ve Avrupa ülkelerine ama hem özellikle İstanbul ve İzmir’deki gayrimüslim nüfusa, hem de Tevfik Rüştü veya Abdullah Cevdet gibi etsel Avrupacılara. (Malum, Abdullah Cevdet bir türlü Avrupalılaşamayışımız bunalımını Avrupa’dan damızlık erkek ithal ederek çözmeyi teklif etmişti.)

O tarihte CHP’nin yarı resmi yayın organı olarak çalışan Cumhuriyet gazetesi domuzculuğu teşvik babında az gayret sarf etmemişti hani. Bakın, 3 Ağustos 1930 tarihinde Türk kadınlarına neyi tavsiye etmiş:

Domuz ve sığır etini nasıl pişirmeli? 

Domuz ve sığır etini pişirmek için sıcak suya koyunuz. 12 saat suda kaldıktan sonra pişirecek olursanız gayet az zamanda pişer ve daha leziz olur.”

Tek Partili CHP iktidarının, devlet eliyle şeker fabrikalarını da işin içine katarak domuz çiftlikleri kurup, domuz besiciliği yaptığını biliyor muydunuz? İşte Karacabey Harası’nınkiler dahil gazetelerdeki domuz satış ilanlarından bir demet:

Tek partili yılların açlık ve yokluk şartlarında bu domuzların ne kadarının ihraç edildiğini, hangi miktarının iç piyasada tüketildiğinin hesabını Allah bilir! İşte Cumhuriyet’in 27 Şubat 1931 tarihli nüshasında çıkan bir haber:

Aşağıdaki temsili grafiğe göre 1925-29 yıllarında tam 6 bin 675 domuz kesilmiş İstanbul mezbahasında. İşin vahim tarafı domuzlarla diğer kesim hayvanları bir arada işlem görmüş! (Cumhuriyet,  3 Ocak 1930)

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı geçirdiğim Bursa’da göbekli bir valinin Uludağ’a çıkıp kızarmış domuz afiyetle yediği rivayeti halk arasında yaygındı bir zamanlar. Domuzlara “Cumhuriyet kuzuları” dedikleri de. Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış…

Sözde “Sosyalist” Canan Kaftancıoğlu’nun kocası Cumhuriyet gazetesi okuyarak ‘bilinçlenmiş’ olmalı... Bilir misiniz ki bu gazetede Mustafa Ekmekçi diye bir yazar köşe yazardı ve domuz tüketiminin yaygınlaşmasını son nefesini verene kadar ısrarla savunmuştu.

Elbette bütün bunlar Köfteci Yusuf’un yaptığını aklamaz ama geçmişe doğru yapılacak bir sorgulama akla başka hangi domuzlukların yapıldığını getirecektir…

Başa dön